Koronavirüsün Sürdürülebilir Kalkınmaya Etkisi

17 Nisan 2020, Cuma

Geçtiğimiz yılın sonlarında Çin’in Wuhan kentinde patlak veren ve şimdilerdeyse yeni merkezi Avrupa olan koronavirüs, hepimizin bildiği gibi tüm dünyayı etkisi altına almış küresel bir salgın haline geldi. Birleşmiş Milletlere göre koronavirüs salgını, 75 yıllık tarihindeki hiçbir krize benzemiyor ve tüm dünyada önemli sosyoekonomik yansımaları olacak. Dolayısıyla dünyamız belki de son 20 yılda elde ettiği kazanımların yitirilmesi ve bir neslin manen kayboluşu riskiyle karşı karşıya.

Bugün virüsün yayılma hızı göz önüne alındığında sağlık hizmetlerinin altyapısı, sosyal imkanları ve ekonomik durumu görece daha iyi olan ülkelerin bile bu duruma yeterince hazırlıklı olmadığı görülüyor. Yine virüsün yayılma hızına bağlı olarak, sağlık hizmetleri altyapısı ve kaynakları yeterli olan ülkeler de salgının yayılmasını önlemekte ve enfekte olmuş hastalara hizmet sağlarken aynı zamanda toplumun genel sağlık ihtiyaçlarına cevap vermekte ciddi problemlerle karşılaşıyor.

Peki sağlık hizmetleri altyapısı zayıf olan, fiziksel kapasitesi ve insan kaynağı yetersiz, temiz içme suyuna erişimi kısıtlı, küreselleşmenin getirdiği pek çok problemle halihazırda oldukça güç koşullarda mücadele eden bölgelerde bu krizin seviyesi ne boyutta?

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri 2019 ilerleme raporuna göre Güney Asya ve Afrika’da hâlâ aşırı yoksulluk devam ediyor. Gençlerin işgücüne katılımı yetersiz. Engelli insanların yalnızca çeyreği engellilik maaşı alabiliyor, kadınlar ile erkekler hâlâ eşit haklara sahip değil ve küresel açlık yükselişte. Tüm bunlar virüsten bağımsız olarak, gelişmekte olan ülkelerde yıllardır süregelen olaylar.

Etiyopya, Kongo Cumhuriyeti, Haiti, Irak, Libya, Nijerya, Somali, Suriye, Ukrayna, Yemen ve Venezuela bu ülkeler arasında sayılabileceklerden bazıları. Hepsinin en temel ortak sorunu, sağlık hizmetlerinin oldukça kırılgan oluşu ve kısa süre içerisinde hizmet veremez hale gelişi. Bunun yanında sterilizasyon için gerekli malzemelerin kıtlığı da zaten az sayıda olan sağlık görevlileri için risk oluşturuyor. Suriye gibi nüfusunun yaklaşık yüzde 90’ının açlık sınırında yaşadığı bölgelerde oldukça kısıtlı olan sağlık hizmetlerinden yararlanamama, alım gücünün iyice düşmesiyle temel ihtiyaçları karşılayamama durumu baş gösteriyor. İklim değişikliğine bağlı olarak aşırı hava olaylarının daha sık görüldüğü, dönemsel taşkınların yaşandığı Somali gibi bölgelerde insanlar bulundukları yerden taşınmak durumunda kalırken besin güvenliği de tehlikeye giriyor.

Salgının sosyoekonomik etkilerinin yaratacağı öncelikli riskleri ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ile olan bağlantılarını genel olarak özetlersek:

  1. Ekonomik koşulların kötüye gitmesinden dolayı temel ihtiyaçlarını karşılamakta sıkıntı yaşayan insanların artan negatif geribildirimleri toplumsal huzursuzluğa neden olabilir. Bu insanlar alınan tedbirleri ve mobilite kısıtlamalarını göz ardı ederek sivil itaatsizliğin oluşmasına sebep olabilir. (SKH 1-2-3-16)
  2. Salgının ortaya çıkmasından bu yana sık sık tartışılan bir diğer konu da bilgi akışıyla ilgili. Bilgi kirliliği ve/veya bilgiye eşit düzeyde erişim sağlanamaması sosyal dayanışmayı ve bütünlüğü olumsuz yönde etkileyebilir. (SKH 10-16)
  3. Özellikle Türkiye gibi bünyesinde çok sayıda mülteci barındıran ülkelerde, bu tip kriz durumlarında mültecilerin varlığı bir tehdit olarak algılanabilir ve toplum içinde yabancı düşmanlığı artabilir. (SKH 10-11-16)
  4. Salgının yayılmasını önlemek amacıyla uzun bir süre evde kalınması gerektiği için kadına şiddet artış gösterebilir. Nitekim geçtiğimiz hafta Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı, Mart ortasından bu yana acil telefon hatlarına gelen darp şikayetlerinin arttığını ifade etmişti. BM Kadın Birimi Genel Müdür Vekili Anita Bhatia bu dönemde evde kalmaya bağlı olarak aile içi şiddet vakalarının artış gösterebileceğine dair uyarıda bulunmuştu. (SKH 5-10)
  5. Sosyal mesafe, evde kalma ve teknolojik kısıtlamalar nedeniyle eğitimde de önemli ölçüde sekteler meydana gelebilir. Ekonomik koşullar, internete erişim gibi konulardan ötürü eğitimde de maalesef eşitsizlik durumu söz konusu olabilir. (SKH 4-10)

Elbette ki bu riskler yalnızca gelişmekte olan ülkeler için geçerli değil. Ancak bu ülkelerin kırılganlıkları göz önüne alındığında söz konusu risklerin gerçekleşmesi durumunda etkisi çok daha büyük olabilir ve bu durum milyonlarca insanın etkilenmesi ve virüsün dünyanın her yerine yeniden yayılması riskini doğurabilir.

Bu nedenle Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 25 Mart’ta, koronavirüsün gelişmekte olan ülkelere orantısız ölçüde zarar verme riskini en aza indirmek ve bu ülkelerin salgınla mücadele için hazırlıklı olması, bu salgına yanıt verebilmesi ve düze çıkabilmesi adına “Küresel İnsani Yardım Planı”nı yayınladı.

Plan dahilinde gözetilen üç stratejik öncelik bulunuyor:

  1. Hastalık ve ölüm oranını azaltmak adına salgının yayılmasını engellemek.
  2. İnsan hakları, sosyal dayanışma ve geçinme konularındaki olası kötüye gidişlere yönelik öncelikli olarak aksiyon almak.
  3. Özellikle salgına karşı daha kırılgan şartlarda yaşayan göçmen ve mültecileri korumak.

Söz konusu küresel salgının sebep olduğu mobilite kısıtlaması ve uluslararası aktörlere erişimdeki sıkıntı göz önüne alındığında bu öncelikleri uygulamada özellikle yerel kurum ve kuruluşların desteğinin ve dahiliyetinin oldukça önemli olduğu ifade ediliyor.

Sonuç olarak bir şeyi iyi anlamak gerekiyor: Her olağanüstü durumun kendi dönemi içinde ve kendine göre olağanüstü özellikleri vardır. Dolayısıyla her birine hep aynı şekilde yaklaşırsak farklı sonuçlar elde etmeyi bekleyemeyiz. Raj Patel ve Jason W. Moore’un, Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi adlı kitaplarında dediği gibi: “Muktedirlerin, gerçeklik kökten değiştiğinde bile geleneksel stratejilere tutunup kalma eğilimleri vardır.” Gerçekliğin neredeyse kökten değiştiği bir dönemi daha yaşıyoruz. Dolayısıyla özellikle içinde bulunduğumuz bu zamanlarda her kriz durumunu öncelikle çok iyi anlamalı ve kendi koşullarına göre değerlendirmeye çalışmalıyız.

Amin Maalouf, herkesin mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm Uygarlıkların Batışı kitabında “Geleceğin yolları pusulalarla doluysa takınılacak en berbat tavır, ‘Her şey çok güzel olacak’ diye mırıldana mırıldana gözü kapalı ilerlemek olacaktır” der. Bu salgın sadece bir sağlık krizi değil ve dünyanın çok büyük bir kısmında derin izler bırakacak. Dolayısıyla Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde 2015’ten bu yana kat edilen yolda başladığımız yere dönmemek adına, küresel salgının özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki sosyoekonomik etkilerini anlamak ve bu etkilerin yaratacağı risklere yönelik hızlı ve yerinde aksiyon almak çok kritik. Aksi takdirde salgının toplumsal hayatta bırakacağı izler çok daha yıkıcı ve derin olabilir. Dünyamız, tarihte pek çok kez karşılaştığı gibi yeniden büyük bir sınavdan geçiyor. Bu sınavdan galip çıkabilmek için her birimizin eylemlerinin altın değerinde olduğunu unutmamak gerek.

Not: Sustainable Development Solutions Network (SDSN) tarafından koronavirüsün Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri üzerindeki etkisini araştırmaya yönelik oluşturduğu ankete katılmak isterseniz buradan erişebilirsiniz: https://www.unsdsn.org/sdsn-survey-on-covid-19-impacts-on-the-sdgs

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş