Dr. Ahmet Aydemir

İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi  

"Sürdürülebilirlik kapsamında değer yaratmanın temelinde sektörler arası işbirliği var."

8 Ocak 2025, Çarşamba

İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi ve Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Merkezi Müdürü Dr. Ahmet Aydemir ile 2024-2025 yılının sürdürülebilirlik ajandasına dair konuştuk. 

2024 yılını sürdürülebilirlik açısından nasıl değerlendirirsiniz?

Geçtiğimiz sene dünyada yaşananlara baktığımız zaman, Andrew Winston’un sene sonunda yazdığı HBR makalesinde de belirttiği gibi 2024’ün sürdürülebilirlik için zorlu bir yıl olduğunu görüyoruz. Çevresel anlamda, hem tarihte yaşanan en sıcak günlerin geçtiğimiz yıl yaşandığı, hem de biyolojik çeşitlilik kaybının hızla ilerlediğini görüyoruz. Aynı zamanda Donald Trump’ın Amerika’daki başkanlık zaferiyle birlikte Paris İklim Anlaşması’ndan yeniden çıkılmasının gündeme geldiğini görüyoruz; ki bu küresel ısınma çalışmalarını ciddi anlamda sekteye uğratabilecek bir gelişme. Başta Rusya – Ukrayna ve İsrail – Filistin olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde devam eden savaşların da sürdürülebilirlik konusundaki küresel çalışmaları duraksattığını ve hatta dezavantajlı gruplar için kırılganlık ve eşitsizlikleri arttırarak sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşmayı zorlaştırdığını söyleyebiliriz. Küresel bazda artan enflasyonun gelirlere yansımaması sonucunda bireylerin alım gücünün düşmesinin de sağlıklı ve kaliteli yaşam ve insana yakışır iş koşullarının sağlanması ve özellikle yeni nesillerin çalışma ve çoğulculuk motivasyonunun arttırılması konusunda ciddi sorunlar çıkaracağını öngörebiliyoruz.

Özellikle şirketlerin bu konuya bağlılıkları nasıl sınandı sizce? Son durumda tablo nasıl? Kurumların etkili sosyal sorumluluk projeleri yarabilmelerinin önündeki meydan okumalar neler? 

Kurumsal sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk projelerinin kapsam ve etki alanını artırmada ik ana engelin olduğu fikrindeyim: finansman ve farkındalık. Finansal anlamda kurumların odağı -kendilerince haklı olarak- topluma fayda sağlamak yerine kâr etmek olduğu ve kamu denetimlerinde sosyal etki konusuna odaklanılmadığı sürece kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının önemli bir kısmının sembolik kalma riskinin olduğu fikrindeyim, ki bu da ilgili çalışmaların yeşil aklamadan öteye geçmemesiyle sonuçlanıyor. Kurumlar ve yöneticileri gözlemlediğimde ise sosyal etki konusundaki farkındalığın, daha doğrusu, yapılacak sosyal etki eylem ve yatırımlarının uzun dönemde şirket ve sektöre sağlayacağı faydalar konusundaki bilincin eksik olduğunu görüyorum. Bu aşamada sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk hala bir iyi niyet göstergesi ve/veya halkla ilişkiler yöntemi olarak görülebiliyor, oysa ki gezegende yaratılacak olumlu sosyal etkinin hem çalışanlar hem kurum hem de sektöre ciddi faydaları olabiliyor (Örn. İşte anlam artışı, işveren markası güçlenmesi, doğrusaldan döngüsel ekonomiye geçiş ile optimize kaynak kullanımı, ÇSY (çevre, sosyal, yönetişim) denetim ve raporlamalarının kolaylaşması). Bu sebeple yapılması gereken, sürdürülebilirlik, kurumsal sosyal sorumluluk ve sosyal etkiyi kurumların temel amaçları haline getirmek, denetime tabi tutmak ve ilgili çalışmaların ekosisteme faydaları konusunda değer zincirinin her aşamasında paydaşları bilgilendirmek.

Değer yaratma noktasında işbirliklerinin önemi nedir? Bu kapsamda farklı paydaşlara (kamu, akademi, STK, iş dünyası vb.) nasıl roller düşüyor? Burada nasıl bir potansiyel mevcut?

Sürdürülebilirlik kapsamında değer ve sosyal etki yaratmanın temelinde sektörler arası işbirliği yatıyor, hatta 17. kalkınma amacı tam olarak bunu vurguluyor. Bu işbirliğine kamu, özel sektör, sivil toplum ve akademi olarak baktığımızda her paydaşa ayrı görevler düşüyor. Kamunun görevi, adil ticaretten cinsiyet eşitliğine, iklime uyumdan insana yakışır işe, sürdürülebilirliğin tüm alanlarına dair kanun ve poliçeleri hazırlamak / güncellemek, bu kuralların yerel yönetimlerle uyum içinde her aşamada uygulanmasını sağlamak ve ilgili uygulamaların denetimini rutin olarak yapmak. Özel sektörün ise, sürdürülebilirlik standartlarını hedeflerken, yalnızca yerel değil küresel normlara uyum sağlaması, insana yakışır istihdam fırsatlarını dezavantajlı gruplarla paylaşması ve olumlu sosyal etki yaratacak projelere finansman sağlaması gerekiyor. Sivil toplumun da, dünyadaki tüm bireylerin kamu ve özel sektörün sunduğu imkanlara erişiminin sağlanması için lobi çalışmaları yapması ve toplumun her kesimine ulaşarak sürdürülebilirlik farkındalığını arttırması gerekiyor. Akademi ve eğitim kurumlarının da sosyal etki bilincini erken yaşta öğrencilere aşılamak, öğrencileri eğitim hayatlarının başından itibaren gönüllülük ve sosyal sorumluluğa yönlendirmek ve sürdürülebilirlik konusunda yapılan araştırma ve projelere kaynak bulunması konusunda öğrenci, öğretmen ve akademisyenlere destek olması önem kazanıyor.

2025 yılında sürdürülebilirlik ajandasının ilk 3 maddesi sizce ne olacak?

Hem dünyada son zamanlarda yaşananları düşünürsek, hem de Dünya Ekonomik Forumu Küresel Riskler Algı Araştırması’na bakarsak, sürdürülebilirlik ajandasının ilk maddesinin küresel barış olacağı fikrindeyim; savaşın olduğu hiçbir yerde, hele ki nükleer savaş tehdidinin devam ettiği bir dünyada, sürdürülebilirliğin sağlanması mümkün değil. İkinci madde olarak teknoloji ve yapay zekanın ön planda yer alacağını düşünüyorum. Burada temel konu teknolojinin 2025 yılında üçüz dönüşüm (dijital + yeşil + sosyal dönüşüm) çerçevesinde çevre ve insan dostu bir kullanıma evrilip evrilemeyeceği olacak. İklim değişikliğine uyumun gidişatını değerlendirdiğimizde ise üçüncü maddenin küresel ısınma olacağı fikrindeyim, ki burada Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçtiğimiz sene, küresel ısınma çağından çıkıp küresel kaynama çağına girdiğimizi söylemişti. Savaş ve küresel ısınmayla bağlantılı olarak zorunlu göç konusunun da hem Türkiye hem dünya için ciddi bir gündem oluşturacağını söyleyebilirim.

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş