Şirketler büyümeye devam ederken girişimci enerjilerini sürdürebilirler. Startup’larda çok temel, elle tutulmaz, gözle görülmez bir şey, bir enerji, bir ruh vardır. Şirketlerin kurucuları bunun varlığını hisseder. Şirketin ilk çalışanları ve müşterileri de... Bu ruh, insanlara yetenekleri, paraları ve coşkularıyla katkıda bulunma konusunda ilham verir ve derin bir bağı ve karşılıklı amaç duygusunu teşvik eder. Büyümeyi tetikleyen bu ruh devam ettiği sürece şirkete olan bağlılık yükselir ve startup’lar hem çevik hem de yenilikçi olmaya devam eder. Ancak bu ruh ortadan kaybolduğunda girişimler tökezleyebilir ve kaybı herkes fark eder: Özel bir şey yok olup gitmiştir. “Startup ruhu”ndan bahsettiğini duyduğum ilk kişi kendi organizasyonunda aynı ruhu canlandırmaya çalışan Fortune 500 CEO’larından biriydi. Pek çok büyük şirketin yürüttüğü böylesi “arama kurtarma” girişimleri talihsiz bir gerçeği yansıtıyor: Bir işletme olgunluk dönemine eriştikçe başlangıçtaki ruhunu canlı tutmak zorlaşıyor. Kurucular ve çalışanlar bunu çoğu zaman kültürle ve özellikle de sabahlamalar, esnek iş tanımları, tişörtler, pizzalar, bedava içecekler ve sanki bir aileymiş hissinin verdiği vurdumduymaz ruhla karıştırıyor. Yalnızca bahsettiğimiz o ruh kaybolmaya yüz tuttuğunda bu durumun farkına varıyor ve nostaljiye kapılıyorlar. Yatırımcılar bazen bir firmayı “profesyonelleşmeye” ve pazar taleplerine göre hızlı değişiklikler yapmaya zorlayarak bu şirketlerin duygusal çekirdeğini hor kullanıyorlar. Ve “girişimci zihniyete” yeniden kavuşmaya çalışan şirketler, davranışsal normlara hitap eden fakat asıl önemli olana odaklanmayı başaramayan yüzeysel bir yaklaşım sergileme eğilimindeler.
X
Üye Girişi
Üye Ol