Dijital dönüşüm, kağıt ve kalemi 1’ler ve 0’larla değiştirmekten daha fazlasını ifade ediyor. Günümüzün rekabetçi iş ortamlarında avantaj ve verimlilik sağlamak isteyen organizasyonlar, dijital dönüşüm ihtiyaçlarını uzun yıllardır kullandıkları analog sistemleri dijitale dönüştürerek ya da eldeki dijital sistemleri daha kabiliyetli ve modern alternatiflerle değiştirerek karşılıyor. Dolayısıyla, günümüzde dijital dönüşümün birkaç yıl öncesinin yaklaşımlarından farklı olarak sürekli daha verimli çalışmaya yönelik bir eforlar silsilesi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu durum, özellikle doğası gereği en başından beri dijital olan ağ yönetimi gibi konularda bariz bir şekilde göze çarpıyor.
Çalışma ortamlarımızı güvenli kılan şey, ona dair bildiklerimiz ve bununla bağlantılı olarak operasyonel olarak sahip olduğumuz kontrol gücümüzdür. Peki, günümüzde işimizin devamlılığı için gözle görülür, elle tutulur yapılar olmayan ağlarımıza ne kadar hakimiz?
İlginç şekilde, eskisi kadar değil. Değişen ve karmaşıklaşan ağ yapıları eski usulde idare edildikleri takdirde, ağ üzerindeki görünürlüğün azaldığı artık bir sır değil. Ağ büyüdükçe, eklenen cihaz, kullanıcı ve sistem sayısı arttıkça, bunları kontrol etmek de güçleşiyor.
Ağ Kavramı Şirket Sınırlarını Aştı
Ofissiz işler, tıpkı uçan otomobiller ve kimilerimiz için uçan kaykaylarda olduğu gibi fütüristlerin yıllardır öngördüğü, ancak nasıl gerçekleşeceği konusunda soru işaretleri bulunan heyecan verici bir hayaldi. COVID-19 salgınıyla hayatımıza giren hibrit çalışma düzenleri, ölçek fark etmeksizin tüm kurumların belirli departmanlarının dört duvar arasında bir araya gelmeden işlerini verimli şekilde yürütebileceğini bizlere kanıtladı.
Yeni çalışma düzenleri, yalnızca çalışanları değil, kurumsal ağı da ofis sınırlarının dışına çıkardı. İşte tam da bu noktada, fiziksel sınırlar içerisinde bile kontrol etmesi ve yönetmesi zorlu olan ağ, çoğu kurum için tek gecede üstesinden gelinemez ve bilinmezliklerle dolu birçok yeni problemi ortaya çıkardı.
Ağın şirket sınırları dışına taşması, ağ yöneticileri için şirketinize sürekli tanımadığınız insanların girip çıkması ve pek de anlam veremediğiniz şeyler yapmasıyla eşdeğer. Dokuz ülkeyi kapsayan bir araştırmaya göre, hibrit çalışma düzenlerine geçen şirketlerin yüzde 65’i ağları üzerinde daha fazla görünürlüğe ihtiyaç duyduklarını belirtiyor.
Kör Noktalarda Sıra Dışı Hareketler
Etkili ağ yönetiminin bir avantajı olan görünürlük, ağ trafiğindeki hareketlerin anlamlandırılmasını sağlarken, ağların güvenliğini ve performansını artırıyor. Dijital dönüşümü ciddiye alan organizasyonlar, hibrit çalışma düzenlerine geçmeden önce de işlerinin büyük bir bölümünü ağlar üzerinden çevrimiçi yürütüyordu.
Günümüzde tipik bir kurumsal ağın taşıdığı veri hacmi, çeşitliliği ve son dönemde ağın esnediği geniş coğrafya nedeniyle görünürlük hiç olmadığı kadar önemli bir gerekliliğe dönüştü.
İşe daha pratik yanından bakarsak; verilerin üretildikleri ve erişildikleri yapılar karmaşıklaştıkça, ağın nabzını tutmak da doğru orantılı olarak güçleşiyor. Bu zorluk, potansiyel tehditlere davetiye çıkarıyor. Interpol’ün güncel bir raporu, şirketlerin apar topar hibrit çalışma düzenlerine geçmek zorunda kaldığı pandemi başlangıcını değerlendiriyor. Rapora göre, siber saldırganlar yeni düzene adaptasyon sürecinde ağ yapılarında yeni kör noktalar oluşan şirketlere, kritik altyapılara ve hatta hükümetlere odaklanıyorlar.
Peki ağ görünürlüğünü artırmanın en iyi yolu nedir? Kurumların hangi adımları atması gerekiyor? Aslında bu, iyi bir planlamayla kolayca gerçekleştirilebilecek bir değişiklik. Bu değişikliği yapmak ise hibrit çalışmanın yaygınlaştığı bir dünyada dahi, verilerin ve sistemlerin tıpkı eskisi gibi bir koruma kalkanı altında olmasını kolaylaştırıyor.
Risklere karşı proaktif önlemler almak için karmaşık veri ortamlarını analiz etmek, hassas verilerin uygun şekilde güvence altına alınmasını sağlamak ve ağdaki sıra dışı hareketlerin saptanmasını sağlayan sistemler kullanmak gerekiyor.
Gerçek Zamanlı Tam Hakimiyet
İnnova’nın ağ yönetimi yaklaşımı, ağın tüm bileşenlerinin ve ev sahipliği yaptığı trafiğin şeffaflığını artırmaya odaklanıyor. Ağın sağlığı, güvenliği ve performansı, ona bağlı son kullanıcı cihazları kadar, ağı meydana getiren yönlendiriciler, anahtarlar, erişim noktaları, Linux ve Windows sunucularının da kontrol edilmesini gerektiriyor.
Yerli mühendislerin Ar-Ge eforlarıyla geliştirilen Network 360 ağ yönetim sistemi, tüm bu bileşenlerin ve ağ trafiğinin tek bir noktadan izlenmesini ve yönetilmesini mümkün kılarak, BT ekiplerinin işini kolaylaştırıyor.
Geleneksel yaklaşımda ağ cihazlarının durumlarının ve kullanımlarının raporlanması, bir tehdit olabilecek beklenmedik trafik artışlarının saptanması ve çözülmesi, ağa bağlı cihazlara konfigürasyonlar tanımlanması ağ yöneticileri tarafından bizzat gerçekleştirilen görevler. Network 360 kalabalık bir BT departmanın zorlanarak gerçekleştireceği bu görevleri insan gözetiminde otomasyona bağlayarak, ağın hem performansının hem de güvenliğinin pratik bir şekilde artırılmasını sağlıyor.