
Auto Train Brain kurucu ortağı ve CEO’su Dr. Günet Eroğlu, geleneksel "herkese uyan tek beden" yaklaşımından uzaklaşarak gerçekten birey odaklı bir sağlık hizmeti modeline geçişin, hastalıkların çok daha erken aşamalarda tahmin edilmesinin ve her bir bireyin genetik yapısına, yaşam tarzına ve spesifik ihtiyaçlarına özel tedavilerin tasarlanmasının mümkün hâle gelmesi anlamına geldiğini ifade ediyor.
Türkiye’de sağlık teknolojileri sektöründe, özellikle de nöroteknoloji alanında son dönemde ciddi atılımlar yapıldığını görüyoruz. Bunlardan sizin için öne çıkanları hangileri?
Türkiye'de sağlık teknolojileri sektörü, özellikle nöroteknoloji alanında son yıllarda önemli bir gelişme sağladı. Bu alandaki gelişmeleri değerlendirirken yapay zekânın sağlıkta kullanımı, EEG tabanlı nöroteknolojiler, biyosensör tabanlı ölçüm sistemleri ve mobil sağlık uygulamaları gibi başlıklar öne çıkıyor. Bu alanlardaki atılımlar hem tanı hem de tedavi süreçlerinde devrim niteliğinde yenilikler sunuyor.
Nörolojik hastalıklar özelinde baktığımızda, epilepsi, Parkinson ve Alzheimer gibi rahatsızlıkların erken tanısı ve takibi için geliştirilen çözümler büyük dikkat çekiyor. Yapay zekâ destekli görüntü işleme ve analiz sistemleri, MRI ve CT taramalarından elde edilen verileri çok daha hızlı ve doğru bir şekilde yorumlayarak tanı süreçlerini hızlandırıyor. EEG tabanlı sistemler ise beyin aktivitesindeki anormallikleri tespit etmede ve nörolojik bozuklukların seyrini izlemede önemli bir rol oynuyor. Bu teknolojiler, hastaların yaşam kalitesini artırma potansiyeli taşıyor.
Ancak bizim için en heyecan verici gelişmeyi nörogelişimsel bozukluklara yönelik kişiselleştirilmiş dijital çözümlerin artması oluşturuyor. Disleksi, Otizm spektrum bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi durumlarda, geleneksel tedavi yöntemlerinin yanı sıra, bireysel ihtiyaçlara göre uyarlanmış dijital terapiler ve eğitim platformları büyük fayda sağlıyor.
Türkiye'de bu alanda çıkan ve uluslararası alanda da tanınmaya başlayan girişimler küresel bir etki yaratıyor. Bu girişimler teknolojiyi çok iyi kullanarak tedavi süreçlerini daha ilgi çekici ve erişilebilir hale getiriyor.
Bu gelişmelerin bir diğer önemli boyutu da Türkiye'deki üniversiteler, araştırma merkezleri ve teknoparklar arasındaki iş birliklerinin artması yönünde oluyor. Bu ekosistem genç girişimcilerin ve araştırmacıların yenilikçi fikirlerini hayata geçirmeleri için uygun bir ortam sağlıyor.
Bu alandaki en çarpıcı yeniliklerden biri de disleksiye çözüm sunan Auto Train Brain uygulaması. Bize bu uygulamadan ve gelişim yolculuğundan bahseder misiniz?
Auto Train Brain olarak biz, EEG tabanlı beyin dalgası ölçümleriyle bireyin dikkat, odaklanma, hafıza ve okuma gibi bilişsel yetilerini analiz ediyoruz. Ardından, kişiye özel nörofeedback terapileri öneren bir dijital sağlık çözümü sunuyoruz. Uygulamamız, özellikle disleksi ve dikkat eksikliği gibi nörogelişimsel bozukluklarda beyin eğitimini hedefliyor.
Gelişim yolculuğumuza 2019 yılında, kapsamlı bir Ar-Ge süreciyle başladık. Bu süreçte, disleksi alanındaki uzman pedagoglar, dilbilimciler, yazılım mühendisleri ve yapay zekâ araştırmacılarının multidisipliner işbirliğiyle ortaya çıktık. Başlangıçta temel bir fikir olarak doğan Auto Train Brain, sahada yapılan pilot çalışmalar ve sürekli geribildirimlerle geliştirildi. Bu süreçte, kullanıcı dostu arayüzümüzü, öğrenme motivasyonunu artıran oyunlaştırılmış görevleri ve her bir bireyin öğrenme hızına ve ihtiyaçlarına göre adapte olan algoritmalarımızı titizlikle tasarladık.
Auto Train Brain'in temelinde, nöroplastisite prensibi yatıyor. Beyindeki dil işleme bölgelerini hedef alarak, bu bölgelerdeki bağlantıları güçlendirmeyi ve yeni nöral yollar oluşturmayı amaçlıyoruz. Kullanıcılarımız; dikkat, hafıza, işitsel işlemleme ve görsel algı gibi dislekside zorlanılan temel bilişsel becerileri geliştirmeye yönelik özel olarak tasarlanmış egzersizler yapıyor. Yapay zekâ yazılımımızı kişiselleştiririyor, her kullanıcının performansı anlık olarak analiz ediliyor ve egzersizlerin zorluk seviyesi otomatik olarak ayarlanıyor. Bu kişiselleştirme, her bir bireyin kendi hızında ilerlemesini ve maksimum fayda sağlamasını mümkün kılıyor.
Uygulamamızın en önemli özelliklerinden biri de evden kullanılabilmesi sayesinde erişiminin kolay olması. Aileler, çocuklarının kaydettiği ilerlemeyi kolayca takip edebiliyor ve uygulamanın sağladığı raporlarla gelişim süreçlerini detaylı bir şekilde görebiliyor. Bu, hem ebeveynlerin sürece aktif katılımını teşvik ediyor hem de uzmanların tedavi planlarını daha etkili bir şekilde yönetmelerine olanak tanıyor.
Bugüne kadar 16 akademik yayın, 15 ülkede 5 binden fazla kullanıcı ve binlerce başarı hikayesiyle büyüdük. Auto Train Brain olarak biz sadece bir eğitim aracı olmanın ötesinde disleksiye sahip bireylerin öğrenme deneyimini daha keyifli ve verimli hâle getiren onların potansiyellerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olan kapsamlı bir çözüm sunuyoruz. Bu yenilikçi yaklaşımımızla Türkiye'nin nöroteknoloji alanındaki gücünü ve inovasyon kapasitesini de gözler önüne seriyoruz.
Auto Train Brain kullanıcıları ne gibi sonuçlar alıyorlar?
Auto Train Brain olarak, uygulamamızın kullanıcılarımız üzerindeki olumlu etkilerini hem klinik ölçümlerle hem de kullanıcı geribildirimleriyle gözlemliyoruz. Çocuklarda okuma hızı, okuduğunu anlama, dikkat süresi gibi alanlarda kaydettiğimiz gelişmeler çalışmalarımızın başarısını ortaya koyuyor.
Klinik ölçümlerimize göre, üç ila dokuz ay gibi kısa bir süre içinde kullanıcılarımızda belirgin iyileşmeler görüyoruz. Özellikle EEG ile yaptığımız öncesi-sonrası ölçümlerde, okuduğunu anlama becerisinde yüzde 70'e varan önemli bir artış tespit ettik. Bu da aslında nöroplastisiteyi hedefleyen ve kişiselleştirilmiş beyin egzersizleri sunan yaklaşımımızın ne kadar etkili olduğunun bilimsel bir kanıtını teşkil ediyor.
Ancak bizim için en değerli olanı, ailelerden aldığımız içten geribildirimler. Ebeveynler, çocuklarının uygulamamızla birlikte daha özgüvenli, sakin ve akademik açıdan daha başarılı hâle geldiğini belirtiyorlar. Okuldaki performanslarında gözle görülür bir artış, derslere karşı daha olumlu bir tutum ve sosyal ilişkilerde iyileşmeler, bize doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Çocukların kendi potansiyellerini keşfetmelerine ve öğrenme süreçlerinden keyif almalarına yardımcı olmak, Auto Train Brain olarak en büyük motivasyon kaynağımızı oluşturuyor.
Bu sonuçlar, hem bilimsel verilerle desteklenen sağlam bir temel üzerine inşa ettiğimiz çözümümüzün etkinliğini kanıtlıyor hem de disleksi ve dikkat eksikliği gibi nörogelişimsel bozukluklarla mücadele eden bireylerin yaşam kalitesini artırma misyonumuza olan inancımızı pekiştiriyor.
Uygulama sadece Türkiye’de mi kullanılıyor yoksa başka ülkelerden de kullanıcılarınız var mı?
Auto Train Brain olarak, geliştirdiğimiz yenilikçi çözümümüzü sadece Türkiye ile sınırlı tutmuyor, küresel ölçekte daha fazla çocuğa ulaşmayı hedefliyoruz. Bu doğrultuda, uygulamamız Azerbaycan, Almanya, Kıbrıs, Bulgaristan, İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Uganda, Zimbabve ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi farklı coğrafyalarda da aktif olarak kullanılıyor.
Bu geniş coğrafi yayılımın temelinde uygulamamızın çok dilli bir yapıya sahip olması yatıyor. Bu özellik, farklı dil ve kültürlerden gelen kullanıcılarımızın uygulamayı kendi ana dillerinde rahatlıkla kullanabilmesini sağlayarak küresel ölçekte yayılmamızı kolaylaştırdı. Kullanıcılarımızın dil bariyeri olmadan Auto Train Brain'in faydalarından yararlanabilmesi, bizim için büyük önem taşıyor.
Uluslararası büyüme stratejimizin önemli bir parçası olarak, ABD merkezli şirketimiz üzerinden Amerikan pazarına açılma sürecindeyiz. Bu adım, dünyanın en büyük ve dinamik sağlık teknolojileri pazarlarından birinde varlık göstermemizi sağlayacak. Ayrıca 2025 yılı içinde İngilizce ve Almanca sürümlerimizle daha fazla ülkeye ulaşmayı hedefliyoruz. Bu genişleme, disleksi ve dikkat eksikliği gibi nörogelişimsel bozukluklarla mücadele eden bireylere sunduğumuz desteği daha da artıracak ve küresel bir etki yaratma vizyonumuzu gerçekleştirmemize yardım edecek. Auto Train Brain olarak, her geçen gün daha fazla çocuğun hayatına dokunarak onların potansiyellerini açığa çıkarmalarına destek olmaktan gurur ve onur duyuyoruz.
Bizimle paylaşmak istediğiniz bir kullanıcı deneyimi hikayeniz var mı?
Auto Train Brain olarak yolculuğumuz boyunca sayısız başarı hikâyesine tanık olduk. Her biri bize yaptığımız işin sadece bir teknoloji sunmakla kalmayıp aynı zamanda hayatlara dokunduğumuzu gösteriyor.
İstanbul'dan dokuz yaşında disleksi tanılı bir kullanıcımız vardı. Uygulamamızı düzenli olarak, yaklaşık altı ay boyunca kullandıktan sonra ailesi, bizimle bir gelişmeyi paylaştı. Kulağa basit gibi gelebilir ama bu onun için muazzam anlam ifade eden bir gelişmeydi: Hayatında ilk defa bir kitabı baştan sona kendi başına okumuştu. Bu durum hem kendisi hem de ailesi için bir dönüm noktası olmuştu.
Ailesinin bize ağlayarak teşekkür etmesi, duygusal bir an olmanın ötesinde Auto Train Brain'in yarattığı gerçek değeri somutlaştırdı. Bu tür dönüşümler bizim için sadece bir istatistik ya da başarı metriği değil. Bu hikâye bize sadece bir dijital sağlık çözümü sunmadığımızı, aynı zamanda bir ailenin hayatını değiştirdiğimizi, umut verdiğimizi ve hayallerin gerçeğe dönüşmesine aracı olduğumuzu gösteriyor.
Bu ve benzeri binlerce başarı hikayesi, Auto Train Brain ekibi olarak bizim en büyük motivasyon kaynağımızı oluşturuyor. Her bir kullanıcı deneyimi, teknolojimizin kişilerin potansiyelini nasıl ortaya çıkarabileceğini ve öğrenme engellerini nasıl aşabileceğimizi kanıtlıyor.
Bir bilim insanı ve girişimci olarak önümüzdeki yıllarda sağlık teknolojilerinin nasıl şekilleneceğini düşünüyorsunuz?
Sağlık teknolojilerinin geleceği daha da bireyselleşmiş çözümler sunma yönünde ilerliyor. Bu dönüşümde yapay zeka, genomik veriler, biyosensörler ve mobil uygulamaların birleşimi kritik bir rol oynayacak gibi duruyor. Bu entegrasyon sayesinde hastalıkların çok daha erken aşamalarda tahmin edilmesi ve her bireyin genetik yapısına yaşam tarzına ve spesifik ihtiyaçlarına göre kişiye özel tedavilerin tasarlanması mümkün hâle gelecek. Bu, geleneksel "herkese uyan tek beden" yaklaşımından uzaklaşarak, gerçekten birey odaklı bir sağlık hizmeti modeline geçiş anlamına geliyor. Önümüzdeki yıllarda da bu trendin güçlenerek sürdüğüne tanık olacağız.