Akan Abdula

Akan Abdula, FutureBright Group'ta kurucu ortak.

Mehmet Aksel

MSA Kurucusu

“İnsani duygulara odaklanan her meslek değerli olacak”

25 Haziran 2024, Salı

Türkiye’de gençler, veliler ve işverenler nezdindeki mesleki eğitim algısını ortaya koymak adına Future Bright ile işbirliğine giden Mutfak Sanatları Akademisi (MSA), Mesleki Eğitim Algı Araştırması’nı yayınladı. MSA Kurucusu Mehmet Aksel ve Future Bright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula ile çalışmanın bulgularına ilişkin konuştuk.

Mehmet Bey, MSA çatısı altında aşçılıktan restoran servisine uzanan çok geniş bir yelpazede eğitimler veriyorsunuz. Dolayısıyla mesleki eğitim konusunda ülkemizin en deneyimli kuruluşlarından birisiniz. Mesleki ve teknik eğitimin Türkiye’deki algısına yönelik bir araştırma yapma fikri nereden doğdu? Bu araştırmayla neyi amaçladınız?

Bu araştırmayı, Türkiye'deki mesleki eğitim algısını ve beklentilerini daha iyi ve daha güncel anlayabilmemiz için yaptık diyebilirim. Biraz açayım müsaadenizle… 20 yıldır bu sektördeyim ve yaptığımız işin, yani mesleki eğitimin çok önemli olduğuna inanıyorum. Seneler içinde gerek sektörel gerekse kişisel ihtiyaçlara yönelik eğitimlerimizi sürekli olarak güncelledik, durmadan güncellemeye de devam edeceğiz sanırım.

MSA olarak özellikle şu iki konuda çok başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Birincisi verdiğimiz eğitimlerin kalitesi. İkincisi ise bu eğitimlerin sistemi. Bunları yaparken hep girişimci ve mükemmeliyetçi bir anlayışla yaklaştım işe. Ekibimiz de aynı şekilde ele aldı işi ve geçen yıllar içinde biz bu ruhu MSA’nın DNA’sı olarak tanımlar olduk. Ve artık bilgi ve birikimimiz öyle bir hale geldi ki, elimizde sadece MSA ile sınırlı kalmaması gereken bir mesleki eğitim sistemi olduğunu keşfettik diyebilirim.

Bugüne kadar hep kendi doğruları ile hareket eden bizler, 20 yıldır geliştirerek tecrübe ettiğimiz bu başarılı sistemi, nasıl olur da farklı sektörlerde daha geniş bir kitle ile buluşturabiliriz diye düşünmeye ve çalışmaya başladık. Akan ile tanışmamız, vizyonumuzu genişletip heyecanımızı artırmasının yanı sıra, bakış açımızı da bir hayli farklılaştırdı. Bizi bu araştırmayı yapmaya iten de bu oldu.

Dedim ya, bugüne kadar hep kendi doğruları ve mükemmeliyeti peşinde koşan MSA ve bizler, eğer sistemi farklı dallarda ve daha büyük bir kitlenin, Türkiye toplumunun kullanımına sunacaksak, o zaman toplumumuzun mesleki eğitim hakkında ne düşündüğü ve ne hissettiğini de algısını da, beklentilerini de, hatta hayal kırıklıklarını da; yani güncel gerçekleri öğrenmemiz gerektiğini konuştuk Akan ile. Bence bu araştırma, Türk halkının mesleki eğitim hakkındaki düşüncelerini, duygularını ve ihtiyaçlarını daha iyi anlamak için çok önemli bir adım oldu. Herkese bir ders çıktığı düşüncesindeyim.

Akan Bey, siz Future Bright olarak MSA adına araştırmayı gerçekleştiren taraf oldunuz. Bu çalışmadan elde etmeyi umduğunuz veriler ışığında, nasıl bir kurguyla hareket ettiniz? Nasıl bir örneklemle ilerlediniz?

Mehmet'le ilk konuştuğum ve onun geleceğe yönelik MSA vizyonunu ilk dinlediğimde, karşımda ülkemiz yararına çalıştırılabilecek inanılmaz bir hazine olduğunu hissettim. Ancak MSA'ya ilk adım attığımda ise bambaşka ve onların dahi farkında olmadığı bir gerçekle daha karşılaştım. Aslında, MSA bugün Türkiye'nin başaramadığını başarmış ve küçük bir model olarak da olsa içeride farklı kesimlerden ve farklı yaşayışlardan insanları huzurla birleştirmeyi, kaynaştırmayı becermişti. Bunu gördüğüm o an, gözlerim parladı.

Toplumun her kesiminden insanı, öğrencisi olarak kucaklayan bir yerdi burası. İşin daha da güzeli kimse böyle bir durumun farkında bile değildi; umurlarında da değildi. Harika bir eğitim alıyorlardı, mutlulardı ve dahası kimseyi ilgilendirmiyor, kimseye tabiri caiz ise batmıyordu.

Bunun yanı sıra, hayatta zorlanan, hayatın ona biçtiği yerden hoşnut olmayan, kendi hayallerini kovalamak isteyen, kendi sınırlarını aşmak, kendini geliştirmek isteyen insanların, farklı kesimlerden de olsalar nasıl birlikte, nasıl keyifle ve nasıl heyecanla bir arada olduklarını gördüm MSA’da. Şimdi burada anlatınca “ne var canım bunda!” gibi duruyor ama, bu durum aslında çok harika… Özellikle günümüz Türkiye’sinde, hatta dünyasında dahi diyebilirim.

O anda hayal ettiğim şey sadece MSA'nın mesleki eğitimdeki başarısının başka mesleklere de uygulanması değil, aynı zamanda toplumun her kesiminin bir arada, heyecan ve keyifle eğitim görebildiği ve çoğunlukla da lafta kalan “fırsat eşitliği” konusunda olamayanı olduran, örnek bir çalışma stratejisi kurmak oldu. Yani, MSA’nın aşçılık ve dalları konusundaki başarısını farklı mesleklere çoklayabilme imkanı bana akşam uyku uyutmadı.

Düşünün lütfen; eğitim, özellikle de mesleki eğitim, Türkiye’nin önemli ihtiyaçlarından biri ve Cem Yılmaz’ın değimiyle “yapılmışı var önümde.” Tabii ki bu benim ve ekibimin, heyecanımızı katlayarak bu projeye eğilmemizi sağladı. Hemen kolları sıvadık ve Mehmet’in biraz evvel aktardığı sebepten dolayı toplumu da anlamak adına, toplamda 104 öğrenci adayı, 104 öğrenci, 302 aile, 103 işveren ve 103 mezunla gerçekleştirdiğimiz bir araştırma yaptık; bilgisayar destekli yüz yüze anket yöntemi kullanarak toplam 715 kişiyle görüştük.

11 Eylül – 16 Kasım 2023 tarihleri arasında yaptığımız bu araştırma Türkiye genelini temsil edecek şekilde kurgulandı ve NUTS1 bölge dağılımı gözetilecek şekilde ana illere göre ayarlandı.

Mehmet Bey, araştırmanın detaylarına geçeceğiz ama öncelikle, sizin de bildiğiniz gibi iş dünyası, çağın gerekliliklerine uygun yetenekler bulmakta çok zorlanıyor. Türkiye’de yüksek okullar ya da üniversitelerde mesleki beceri geliştirilmesi neden bu kadar zor? Bize genel anlamda mesleki eğitimin üniversitelerde verilen eğitimden nasıl ayrıştığını aktarır mısınız?

Üniversite ve mesleki eğitim arasındaki küçümseyici ayrımı aslına bakarsanız anlamsız buluyorum. Bence üniversiteler de insanları meslek sahibi yapan kurumlar, meslek okulları da. Doktorluk, avukatlık ya da mühendislik meslek değil mi? Her iki taraf da işini bilen, işine ve sisteme hızlı adapte olabilen, özgüvenli insanlar yetiştirsin; bu kadar basit. İnanın herkes mutlu olacak.

Mesleki eğitim ve üniversite eğitimi diye bir ayrım yaparak birini diğerinden daha ezik algılamak ve algılatmak, bana pek mantıklı gelmiyor. İnsanların ve o insanların ailelerinin hedefi, mutlu oldukları ve keyif aldıkları bir mesleği icra etmek olmalı bence. Adam aşçı olmak istiyorsa ya da dijital film sanatçısı olmak istiyorsa, sizce dört senelik bir eğitime gerek var mı? Ben senelerce otomobil yarışı yaptım, bazı uzmanlık eğitimleri üç, bilemediniz dört gün. Otomobili buz üzerinde kullanmak için üniversiteye mi gitmeliydim?

Bir kişi doktor olmak istiyorsa üniversiteye gidebilir, ama yemek yapmak, ahşap oymak, inşaatta çalışmak veya çocuk bakmak istiyorsa o mesleğin gerektirdiği yetkinlikleri hakkıyla edinse yeterlidir düşüncesindeyim. Meslek eğitimi alan insanlar da çok değerli ve onların üniversiteye gitmek yerine mesleki eğitim almayı seçmeleri onların başarısız oldukları veya düşük kaliteli bir seçim yaptıkları anlamına gelmez. Bence önemli olan, insanların hayatları boyunca sevdikleri bir uğraş bulmaları ve severek yaptıkları o işte doğal olarak bir başarı yakalayıp, kendilerine istedikleri hayat standartlarını ve mutluluğu bulmalarıdır.

Örneğin, benim küçük kızım üniversite okumak istemiyor, çünkü ressam ve heykeltıraş olmak istiyor. Lizbon'da yaşıyoruz ve kızım kendi kararıyla 14 yaşındayken şehirdeki kıymetli bir sanat meslek okuluna geçiş yaptı. Konusu geçtiğinde gittiği okulun adını duyanlar kızıma saygı duyuyor. Aslında devletin basit bir sanat meslek okulu, ama okul o kadar iyi, kabul yüzdesi o kadar zor, sistemi o kadar ciddi ve mezunları o kadar başarılı ve mutlu ki, duyan gıpta ile bakıyor kızıma. Mutlu mu? Çok! Umarım da devam eder.

Bence ülkemizdeki problem, mesleki eğitimin toplum nezdindeki algısı, okulların çaresizliği ve yetersizliği ve bunları tecrübe eden paydaşların mutsuzluğundan kaynaklı bir sorun. Gençler artık ne yapmak istediklerini iyi kötü bir şekilde hissedebiliyorlar. Onlara bu yolda yardımcı olabilirsek ve mesleki eğitimi de onlara saygıdeğer bir seçenek olarak sunabilirsek, toplum için çok büyük bir adım atmış oluruz. Fikirlerimizi ve yardımlarımızı çocuklarımızı kendi doğrularımıza yönlendirmek için değil, onların kendi zevkleri ve becerileri doğrultusunda ilerlerken önlerine çıkan engel ve taşları temizlemeye kullanırsak daha iyi bir yaklaşım olur.

Akan Bey, günümüzdeki işsizlik sorununa ve beyin göçündeki artışa baktığımızda, öğrenciler ve yeni mezunların araştırmanın en önemli paydaşları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bulgularınıza göre gençler aldıkları mesleki eğitimler, edindikleri beceriler konusunda ne düşünüyorlar? Eğitim kurumlarının yanı sıra işverenlerden nasıl bir yaklaşım bekliyorlar?

En önemli demeyelim de önemli diyelim. Bu araştırmaya başladığımızda, en az Mehmet ve MSA kadar heyecanlıydım. Sonuçlar gelmeye başladıkça hem heyecanım arttı hem de şaşırdım. İlk olarak öğrenci adaylarıyla başladık, yani birinci paydaşımız öğrenci adaylarıydı. Öğrencilerin ne istediklerini bildiklerini gördük ve hislerini anlamaya çalıştık. Öğrenciler ve mezunlarla ise hislerden çok sonuçları tartıştık. Öğrenciler, aldıkları eğitimin yetersiz olduğunu, onları dünyaya hazırlamadığını ve okullarının boş vaatlerde bulunduğunu söylediler. Reklamlarda ve tanıtımlarda verilen sözlerin, okudukları süre içinde gerçekleşmediğini belirttiler.

Benzer bir durum mezunlarda da vardı. Mezunlar, okudukları okulun beklentilerini karşılamadığını ve taahhütlerini yerine getirmediğini ifade ettiler. Gönderildiklerini staj yerlerinin onlara hiçbir fayda sağlamadığını dile getirdiler. Öğrenci adayları hislerini ve yapmak istediklerini paylaşırken, öğrenciler ve mezunlar yaşadıklarını ve kandırılmışlık hislerini anlattılar. Bu araştırmanın yanında (dışında),

MSA mezunlarıyla da sohbet etme fırsatım oldu. Onlar ise ne kadar mutlu olduklarını, doğru bir seçim yaptıklarını ve bunun da onların öğrenme süreçlerini desteklediğini belirttiler. Hem okulda okudukları süre boyunca ve hem de stajda öğrendiklerinin, MSA'nın onlara vaat ettiklerinin de ötesinde olduğunu söylediler. Staj sürecinin onların okulda öğrendiklerinin doğru olduğunu kanıtlamakla kalmadığını, onları daha da ileri bir seviyeye taşıdığını belirttiler. Normalde karşılaşamayacakları insanlarla çalışma fırsatı yakaladıklarını ve bunun da onların hayata ve işe adaptasyonunu hızlandırdığından söz ettiler.

Dolayısıyla, araştırmaya katmasak dahi çalışmalarımızı genişletecekken, MSA'nın içindeki deneyimleri de göz önünde bulundurmayı, bunlardan fikir üretmeyi unutmadık demek istiyorum. Öğrencilerin eğitim sürecindeki memnuniyeti ve staj sırasında kazandıkları tecrübeleri hem görerek hem de dinleyerek yaşadım. İşverenlerle konuştuğumda ise, MSA'nın sağladığı eğitimin ve staj deneyimlerinin, öğrencilerin iş yerinde hızlı uyum sağlamalarını sağladığını dinledim.

İşveren kısmında bambaşka bir gerçeklik var. İşveren, yanına gelen çalışma arkadaşının maksimum donanımlı olmasını bekliyor ama ne yazık ki Türkiye'de ve çoğu ülkede (bazı mesleki eğitim işini çözmüş ülkeler hariç), işveren ekstra eğitimler vermek zorunda kalıyor. Okulların vurdumduymazlığı ve verdikleri sözleri yerine getirmemesi nedeniyle, çocuklar okuldan istediklerini alamıyorlar. Sonuç olarak işverenin karşısına donanımsız, bilgisiz ya da o anda ihtiyaç olmayan bilgileri taşıyan insanlar çıkıyor.

İşveren, bu kişileri beğense dahi kendi işini öğretmek zorunda kalıyor ve bu da büyük bir problem. Bu da bana tekrar ve tekrar ve tekrar, mesleki eğitimin ne kadar değerli olduğunu ve bu elimizdeki sistemin akıllıca genişletilmesi gerekliliğini gösterdi.

Mesleki eğitim konusunda, MSA'dan mezun olan ve stajını bitirmiş biri, hangi branşta olursa olsun, iş yerinde hemen bir üst seviyeden başlayacak donanıma sahip oluyor. Örneğin, MSA mezunları, şeflerinin gelemediği bir gün, hemen onların yerini doldurabilecek bilgi ve beceriye sahipler. Bu özgüven ve bilgi birikimi, işverenlerin asıl ihtiyaç duyduğu şey. İşveren, bu öğrencilerin kendi konularına hâkim ve özgüvenli olduklarını gördüğünde, ekstra bir eğitim verme ihtiyacı da olmuyor.

Eğer bir okul, verdiği eğitimle öğrencilere bu donanım ve bilgi birikimini kazandırabiliyorsa, işverenler de memnun kalıyor. İşverenlerin ekstra bir şey yapmasına gerek kalmıyor ve bu durum okul ile işveren arasında müthiş bir kazan-kazan ilişkisi oluşturuyor. İşverenler, okula ve okuldan gelen mezunlara güveniyor, okul ise işverene güveniyor. Dolayısıyla, MSA sağladığı eğitim sistemiyle hem işverenin ihtiyacını karşılıyor ve hem de mezunların hemen iş hayatına adapte olabilmelerini sağlıyor. Bu, mesleki eğitimdeki başarının bir göstergesi ve MSA'nın bu konuda ne kadar doğru bir yol izlediğini kanıtlıyor.

Mehmet Bey, araştırmanın sonuçları sizi şaşırttı mı? Bu sonuçlar MSA’nın iş dünyasıyla gerçekleştirdiği işbirliklerini nasıl etkileyecek? MSA olarak beceri geliştirme konusundaki yaklaşımınız nasıl evrilecek?

Araştırmanın sonuçları beni şaşırtmadı ama bazı düşüncelerimi değiştirdi ve bize yeni bir bakış açısı kazandırdı. Eskiden Mehmet Aksel ve MSA'nın DNA'sı, doğru bildiğini yapar ve kendi doğrularını okula uygular, böylece Avrupa'daki ve dünyadaki rakipleriyle yarışan çok iyi bir okul olmaya çalışırdı, çalışırdık. Ancak araştırmanın sonuçlarını görünce, sadece çok iyi bir okul yaratmanın yetmediğini fark ettim.

İnsanların hayatlarından, okullarından, stajlarından, çocuklarından, işlerinden ve mutluluk kavramından ne beklediklerini daha iyi anlamaya ve daha farklı değerlendirmeye başladım. Bu sayede yanlışlarımı nasıl düzeltebileceğim, bazı doğru yaptıklarımı zorlansak da yapmaya devam etmemiz gerektiğini ve asıl tüm bu eldekilerin üzerine neler ekleyebileceğimi anladım, anladık. Artık insanların beklentilerini de göz önüne alarak bazı çalışmalar yapabiliriz. Doğrusu bu, kafası çalışan, aklı ve hayalleri olan bizi ve yaptıklarımızı görür ve gelir durumu nazikçe önce kafamızda sonra da sahada evrilmeye başladı. 

Bu araştırmadan önce topluma teklif ettiğimiz eğitimle toplumun beklentilerinin aynı dilde konuşmadığını fark ettim. Araştırmanın sonucunda, yaptıklarımızı ve daha iyi yapmak istediklerimizi, toplumla aynı dilde nasıl anlatabileceğimizi düşünmeye başladım. Bu araştırma bana çok şey kattı, bazı taraflarımı törpüledi, bazı taraflarımla gururlandırdı, ama en önemlisi karşı tarafın dilini anlama fırsatı sağladı bize; aynı lisanı konuşur olduk. Ya da olacağız, çok çalışıyoruz diyelim.

Zaten insanların aldıkları ve alacakları eğitimden memnun olmadıklarını, mesleki eğitimin olumsuz algılandığını ve işverenlerin de memnun olmadığını biliyorduk. Ancak bu araştırma, onların bu hikâyeyi nasıl gördüğünü ve bizim uğraşılarımızı onlara nasıl aktarabileceğimizi bize daha iyi öğretti. Eğer doğru yaptıklarımızı araştırmadan aldığımız bilgiler ışığında karşı tarafa geçirebilirsek, mesleki eğitimin algısının zaman içinde üniversitelerle yarışır ve hatta onları geçebilir hale geleceğini düşünüyorum.

Akan Bey, peki, aileler ya da veliler, çocuklarına iyi bir mesleki eğitim aldırma noktasında hangi güçlüklerle karşılaşıyorlar? Bu meydan okumaları nasıl aşabilirler?

Bu araştırma sonucunda çok ilginç bulgulara rastladık. Bir kere aileler ikiye ayrılıyor: Mesleki eğitimi destekleyenler ve desteklemeyenler. Desteklemeyenlerden başlayayım ki destekleyenlerin keyfini hissedelim; tatlı bitsin bu sorunun cevabı.

Mesleki eğitimi desteklemeyen aileler, genellikle çocuklarını kendi hayallerine zorlayan insanlar. Çocuklarını yüzme kursuna gönderirler ve çocukları yüzerken kulvarın yanında yürüyerek onlara tezahürat yaparlar. Okulda çocuk hocanın gözüne girsin diye ödevlerin zor kısımlarını ya kendileri yapar ya da çocuklarına yardım ederler. Bu yaklaşımı pek tasvip etmiyorum, çünkü bu yöntem çocuğun gelişmesini engelliyor. Desteklemeyen ailelerde bu yaklaşımın bolca şişirilmiş bir halini gördük. “Ne mesleği kardeşim, üniversiteyi bitirsin, üniversite mezunu olsun, adam olsun ve harika bir işe girsin.”

Bu noktada şu soruyu sormalıyız: “Çocuk bu işten memnun mu? Üniversite okumak istiyor mu?” Belki çocuk heykeltraş ya da futbolcu olmak istiyordur. Belki de imkanları iyi bir aileden geliyor ama polis olmak istiyordur. “Polis meslek okuluna gideceğim” diyen bir çocuğa, "Yok, sen üniversite bitirip mühendis olacaksın" diye zorlayamazsınız. Zorlamamalıyız.

Bakın bu örnekler belki basit ya da nispeten saçma örnekler oluyor ama söyleşiyi çok uzatmamak için basit örnekler bulmaya çalışıyorum, saatlerce anlatabilirim size bu konudaki düşüncelerimi. Çocuklarının üniversite mezunu olmasını isteyen ve unvan peşinde koşan aileler var. Bu aileler, mesleki eğitimi desteklemeyenler başlığı altında topladığımız grup.

Bir de yüzümüzü güldüren, mesleki eğitim alsın diyen grup var. Bu grup da kendi içinde ikiye ayrılıyor. Birinci kesim nispeten hissiyat ile, "İt kopuk olacağına bari bir mesleği olsun. Hem para kazansın, hem de sevdiği bir işi yapsın" diyenler. Diğer bilinçli olan kesim ise, ya mesleki eğitimden geçmiş bireyleri olan ya da bir şekilde bir mesleği alaylı da olsa icra eden bireyleri olan aileler. Bu aileler, “Benim çocuğum sevdiği işi öğrensin ve yapsın; sevdiği işi yaparsa başarılı olur, başarılı olursa para zaten onu takip eder” diyenler. “Benim çocuğum mutlu olsun, hayattan evladım için isteyebileceğim en iyi şey budur. Ne zengin olmasını isterim ne milyarder olmasını, tek istediğim çocuğumun mutlu olması” diyorlar. Bu yaklaşım harika bir şey.

Araştırmamız bu bulguları ortaya koydu. Mesleki eğitimi desteklemeyen ailelerin çocukları üzerinde baskı kurarak kendi hayallerini gerçekleştirmeye çalıştıklarını gördük. Öte yandan, mesleki eğitimi destekleyen ve çocuklarının mutlu olmasını ön planda tutan ailelerin konuya daha sağlıklı yaklaştıklarını gördük. Bu da ailelerin bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğini gösteriyor.

Mehmet Bey, son olarak, tüm bu veriler ışığında sizce gelecekte hangi yetenek setleri önemli olacak? Bu bağlamda gençler, hangi teknik ve kişisel becerilerini geliştirmeliler?

Çok basit ve amiyane bir örnek vereyim: MSA'yı 20 sene önce açtığımda "Aşçıya kız verilmez" diye bir deyim vardı. Şimdi bakıyorum, bu durum değişti. Hayati, insani ve sanatsal tarafların önde olduğu meslekler, duygulara ve düşüncelere ihtiyaç duyan meslekler, bence hâlâ önemini koruyor ve koruyacak da.

Makineler bir gün duygularla bir şey yapmayı öğrenebilir mi bilmiyorum, ama o zamana kadar insani duygulara ihtiyaç duyan meslekler gerçek bireylere ihtiyaç duyacak düşüncesindeyim. Özetle, insana, insani duygulara ve ihtiyaçlara odaklanan her mesleğin önümüzdeki yıllarda günümüzdekinden de değerli olacağını anlamalı ve artık bu kafamızdaki üniversite eğitimi ve meslek eğitimi ayrımını, ayıplı olmaktan, eksik olmaktan kurtarmalıyız.

Artık bilgi ve birikimimiz öyle bir hale geldi ki, elimizde sadece MSA ile sınırlı kalmaması gereken bir mesleki eğitim sistemi olduğunu keşfettik diyebilirim.

Bu bilgi birikimi ve sistemin, genç işsizliğin de işveren ve ailelerin çaresizliğinin de çaresini olduğunu biliyor ve bunları paylaşabileceğimiz samimi paydaşları buradan da davet ediyoruz. Gelin özellikle gençlere hayal ettikleri ve hak ettikleri mesleki eğitim okullarını birlikte hayata geçirelim.

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş