Anıl Yamaner

Falckon Genel Müdürü 

“Dünya ticaretini son beş yılda en çok aksatan unsur endüstriyel yangınlar olmuştur.”

1 Ekim 2025, Çarşamba

Falckon Genel Müdürü Anıl Yamaner ile Falckon’un kuruluş hikayesi, Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının yangın önleme ve müdahale konusunda en fazla geliştirmesi gereken alanları ve yangınların önlenmesi konusunda en kritik ihmaller veya eksiklikler hakkında konuştuk.

Türkiye’nin ilk özel itfaiyesi olma fikri nasıl doğdu? Danimarkalı Falcktan Falckona geçiş süreci nasıl gelişti?

Falck, 2009 yılında Türkiye'de Falck Yardım hizmetleri olarak bu operasyonu kurdu. Uluslararası bir model benimsendi ve dünyada bazı ülkelerde daha uzun yıllardır yapılıyor. Falck 1906'da kuruldu, yani 120 yılı aşkın bir süredir faaliyetlerine devam ediyor. Endüstriyel itfaiye hizmetleri, dünyada yapılan bir işti ama Türkiye'de tanımlanabilirliği yoktu.

2013 yılında bu operasyona genel müdür olarak atandım. Yaklaşık iki sene, bu işi piyasaya tanıtmakla geçen bir süreçti. Türkiye'ye çok yeni bir sistemdi fakat biz riskleri gösterdikçe, endüstriyel tesislerin yerleşim merkezlerini de nasıl tehdit ettiğini konuştukça, ayrıca işletmelerin devamlılığının ne kadar önemli olduğunu, bunun sadece bir maddi kayıp değil, aynı zamanda bir itibar kaybı, bir iş hayatının sonu olabileceğini anlattıkça öncelikle büyük şirketler yavaş yavaş bu fikre ısındılar.

Falck’ ın uluslararası alanda sıkıntılı bir dönemi oldu Bu süreçte işlerin geldiği noktayı ve potansiyeli gördüğüm için 2016 yılında sorumluluğu üstlenerek şirketi satın aldım ve Falckon Yangın Hizmetleri olarak faaliyet göstermeye başladık.

Falck ile yaptığımız anlaşmaya göre, isim kullanım hakkımız devam ediyor ve uluslararası destek almaya devam ediyoruz. Ancak resmi bir ortaklık ya da yükümlülükleri kalmadı; operasyon tamamen Türkiye’ ye geçti.

Tam da bu dönemde arka arkaya büyük projeler gelmeye başladı. 2017 itibarıyla ISO 5000 şirketlerinin de katılımıyla operasyon hızlı bir büyüme sürecine girdi. Bugün yaklaşık 405 kişilik bir ekibimiz var ve sadece endüstriyel itfaiyecilik alanında faaliyet gösteriyoruz. Ürün satışı, eğitim veya danışmanlık üzerine odaklanmıyoruz.

Türkiyede bu alanda bir akreditasyon sistemi olmadığı için tüm standartlarımızı uluslararası ölçekte belirledik. Hollandada eğitimler alıyor, İngiltereden danışmanlar getiriyor veya kendi uzmanlarımızı yurtdışına gönderiyoruz. Kendi içimizde de eğitmen ve danışman kadrosu oluşturduk.

Falckon, Türkiyenin bu alandaki ilk ve tek uzmanlaşmış yapılanması. Türkiyede örneği olmayan bir modeli hayata geçirirken karşılaştığınız en büyük zorluk ne oldu?

Türkiyede endüstriyel itfaiyeciliğin önündeki en büyük zorluk, aslında böyle bir piyasanın hiç olmamasıdır. Şirketler çoğu zaman mantıklı, ama rakibim yapmıyor,” diyerek bu hizmeti lüks görür. Çünkü mevcut yönetmelikler işletmeleri yangın veya çevresel zararlar konusunda sorumlu tutsa da, kendi itfaiye operasyonlarını kurma zorunluluğu getirmez. Türkiyede hâlâ bu yönde bir yasal zorunluluk bulunmamaktadır.

Yakın dönemde Bolu yangınından sonra Cumhurbaşkanlığı kararıyla binaların yangından korunması hakkındaki yönetmelikte önemli bir değişiklik yapıldı. Önceden 2002den önce yapılmış veya 2007ye kadar ruhsat alınmış binalar kapsam dışında tutulurken, yeni düzenleme ile ayakta olan tüm binaların yönetmeliğe uyması zorunlu hale geldi. Ancak hâlâ endüstriyel itfaiye hizmeti veya itfaiyecilerin eğitim standartlarıyla ilgili bir revizyon yapılmadı.

Bugün Türkiyede bir itfaiyecinin hangi eğitimleri alması gerektiği tanımlanmamıştır. Meslek, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından kabul edilmemektedir. Belediyelerde itfaiyeci olmak için KPSS puanı yeterlidir; özel bir eğitim şartı yoktur. Üniversitelerdeki itfaiye yüksekokullarının müfredatları da onaylanmış veya denetlenmiş değildir. Görünürde adımlar atılıyor olsa da, işin köküne dokunulmuyor. Bu nedenle ilk başladığımız dönemde karşılaştığımız zorlukların bugün de devam ettiğini görüyoruz: İşletmeleri bu hizmeti almaya zorlayan tek unsur kendi iş sürekliliği kaygılarıdır.

Bağımsız araştırmalara göre, dünya ticaretini son beş yılda en çok aksatan unsur pandemi, çip krizi, Süveyş Kanalı’nın kapanması veya Rusya-Ukrayna Savaşı değil; endüstriyel yangınlar olmuştur. Yangınlar, firmaların yalnızca bugünkü işlerini değil, geleceklerini de tehdit eder. Çalışan güvenliği, çevreye verilen zarar ve iş sürekliliğinin kesilmesi işletmeler için hayati riskler yaratır.

Buna örnek olarak, 2016da ABDde General Electricin fabrikasında yaşanan yangın verilebilir. Önleme sistemleri çalışmadığı için tüm fabrika kaybedildi; sigorta şirketi de hasarı karşılamadı. Yangınların firmalar üzerindeki etkileri uzun vadeli ve yıkıcıdır. Sony Ericsson örneğinde olduğu gibi, küçük bir yangın tedarik zincirini kırabilir ve dev şirketlerin piyasadan silinmesine yol açabilir. Nokia bu krizi farklı tedarikçilere yönelerek aşarken, Ericsson toparlanamamıştır.

Avrupada bu konuda çok net ve katı düzenlemeler vardır. Örneğin Romanyada hükümet, bir fabrikanın faaliyet gösterebilmesi için belirli sayıda profesyonel itfaiyeci çalıştırılmasını zorunlu kılar. Belgelemezseniz fabrikanız kapatılır. Hollanda, Almanya, Fransa ve İngilterede de benzer uygulamalar vardır. Türkiyede ise böyle bir zorunluluk hâlâ yoktur.

Dolayısıyla, bu sektörün temelini oluşturan en büyük sorun ilk günküyle aynıdır: Yasal bir çerçevenin olmaması ve işletmelerin yalnızca kendi iş devamlılığı kaygılarıyla harekete geçmesidir.

Türkiyede yılda yaklaşık 1.500 endüstriyel yangın yaşanıyor. Türkiyedeki sanayi kuruluşlarının yangın önleme ve müdahale konusunda en fazla geliştirmesi gereken alanlar hangileri?

Yangın güvenliğinde birkaç temel unsur vardır. Biz, yangını tamamen önlemekten ziyade tesisleri yangına hazır hâle getirmek” ifadesini kullanmayı tercih ederiz. Çünkü yangın sonrasında yapılan kök neden analizleri, aynı hatanın tekrar yaşanmaması için süreçlerin iyileştirilmesini sağlar. Bu da işimizin bir parçasıdır.

Küçük bir yangın başlangıcı yaşandığında, biz kök neden analizini yaparız. Tecrübemiz gösteriyor ki yangınlar hiçbir zaman tesadüfi değildir; hepsi bir prosedür eksikliğinden veya bir tanımlama hatasından kaynaklanır. Dolayısıyla yangın, bir kaza” değildir. Hataların önlenmesiyle yangınların çoğu engellenebilir. Ancak asıl önemli olan, yangın çıktığında işletmenin hiç etkilenmeden süreci bertaraf edebilmesidir.

Yangınların yüzde 90’ı küçük bir belirtiyle başlar: önce bir koku, ardından duman, sonra küçük bir alev… Müdahale edilmediğinde büyür. En bilinen örneklerden biri Bolu Kartalkaya yangınıdır. Mutfağında çıkan küçük bir yangın, birkaç aşamada kolaylıkla söndürülebilecekken gerekli hazırlık yapılmadığı için büyük bir felakete dönüşmüştür. İşletmelerde de durum aynıdır. Eğer işletme yangın anı için önlem alıp hazır hâle getirilebilirse, yangın ya hiç çıkmaz ya da çıktığında üretim ve operasyon etkilenmeden kontrol altına alınır.

Türkiyede son yıllarda yangın güvenliği konusunda bir bilinç oluştu. İş sağlığı ve güvenliğiyle paralel gelişen bu farkındalık sayesinde işletmeler bu konuyu görmezden gelemeyiz” noktasına geldi. Ancak çoğu zaman doğru başlangıç noktası belirlenemiyor. Çoğu işletme, büyük yatırımlar yaparak sorunu çözeceğini sanıyor. Bu yatırımlar bazen yanlış yönlendiriliyor ve işletme yöneticileri tesiste en üst düzey güvenliği sağladıklarını düşünürken, aslında basit bir hata nedeniyle sistem devre dışı kalabiliyor.

Bunun tipik bir örneği, otomatik gaz söndürme sistemine büyük yatırım yapan bir firmada yaşandı. Ancak denetimimizde, sistem üzerindeki mühürlerin açılmamış olduğu görüldü. Yani sistem devreye alınmamıştı. Firma, yaptığı yatırımın çalıştığını düşünüyordu ama olası bir yangında sistem devreye girmeyecekti. Bu tür örnekler, yangın güvenliğinde doğru adımları tespit etmenin” önemini gösteriyor.

Biz bir işletmeye girdiğimizde öncelikle senaryo çalışması yaparız. Uzmanlarımız tesiste yangının hangi koşullarda çıkabileceğini ve nasıl büyüyebileceğini analiz eder. Bir tesiste yüzlerce yangın çıkma ihtimali olsa da biz bunları senaryolaştırır, olma olasılığı en yüksek ve işletmeyi en çok etkileyecek kritik senaryoları belirleriz. Genellikle bu, toplamın yüzde 10u kadardır.

Ardından, bu senaryolara karşı işletmenin nasıl hazırlanması gerektiğini planlarız:

  • Kaç kişilik itfaiye ekibine ihtiyaç var?
  • Bu ekip ne tür eğitimler almalı?
  • Hangi altyapı sistemleri kurulmalı?
  • İtfaiye aracı gerekli mi?
  • Prosedürler nasıl yazılmalı?
  • IT altyapısı nasıl entegre edilmeli?

Tüm bunları kapsayan bütüncül bir yaklaşım ortaya koyarız. Çünkü sadece tecrübeli itfaiyeciler, sahadaki gerçek riskleri görebilir ve doğru senaryolar üzerinden doğru çözümleri geliştirebilir.

Sonuç olarak işletmelerde artık bir farkındalık var. Ancak doğru adımları atabilenler hâlâ çok az. Bizim uzmanlığımız, bu doğru adımları belirlemek ve uygulamaktır.

Geleceğe baktığınızda, yangın güvenliğinde teknoloji ve dijitalleşmedeki hangi yenilikleri sektörü kökten değiştirebilir? Bu anlamda Falckonun öncelikli yatırım alanları neler?

Bu sektördeki en büyük gelişmelerden biri, yapay zekânın hayatımıza giderek daha fazla girmesiyle yaşanıyor. Teknolojik tarafta, özellikle yazılımsal gelişmeler öne çıkıyor. Elbette her gün yeni malzemelerle karşılaşıyoruz; kimya mühendisliği ve kimya teknolojisinin ilerlemesiyle birlikte yanıcı kimyasalların türleri de değişiyor.

Örneğin, elektrikli araçlarda kullanılan lityum iyon bataryalar geçmişte bizi tehdit etmiyordu, ama bugün büyük yangın risklerinden biri haline geldi. Bu nedenle hem ekipmanların geliştirilmesi hem de itfaiyecilerin bu konuda eğitim alması gerekiyor. Benzer şekilde, güneş panelleri eskiden bu kadar yaygın değildi; şimdi neredeyse tüm fabrikaların çatıları panellerle kaplı. Ancak bu paneller yanarken hem alev üretiyor hem de elektrik üretmeye devam ediyor; bu da yangınla mücadeleyi daha karmaşık hale getiriyor. Yakın gelecekte hidrojen yakıt tiplerinin yaygınlaşması da gündemde. Hidrojen yeni bir kimyasal değil ama yaygın kullanıldığında yanıcılığı nedeniyle ciddi tehditler doğuracak. Dolayısıyla özellikle endüstriyel itfaiyeciliğin sürekli kendini geliştirmesi gerekiyor.

Bu sadece Türkiyede çözülebilecek bir konu değil; dünya çapında ağlarla çalışmak şart. Biz de birçok uluslararası kuruluşun üyesiyiz. Yapay zekâ burada özellikle insan hatalarını azaltmak için kritik bir rol oynuyor. Çünkü tesislerdeki sistemlerin çalışırlığını kontrol etmek, yangına hazır olmanın” en önemli adımlarından biridir. Eskiden kontrol listeleri kağıt üzerinde tutulurdu, sonra Word ve Excel kullanıldı. Bugün hâlâ bu süreçlerin prosedürleri var, ama insan hatası riski devam ediyor. Atlanan küçük bir kontrol bile felakete yol açabilir.

Bizim işimizde hata toleransı yoktur. Bu yüzden bilişim teknolojisi altyapısının da hata geçirmez bir yapıya dönüşmesi gerekiyor. Bugün bütün sistemlerimiz karekodlu ve GPS takipli. Yapılmayan ya da eksik yapılan bütün işlemleri otomatik olarak hatırlatan bir sisteme evrildik. Bunu da uluslararası iş birlikleriyle başlattık.

Bu yıl İngilteredeki en büyük endüstriyel yangın kuruluşu JOIFF (The International Organisation for Industrial Emergency Services Management), geliştirdiğimiz yazılımı dünyadaki diğer operasyonlara anlatmamız için bizi davet etti. Bu, bizim için çok önemli bir hedefin gerçekleşmesi anlamına geliyor. Çünkü bugüne kadar Türkiyede bu iş hep yurtdışından gelen ekipmanlar, prosedürler, sistemler ve akreditasyonlarla yürütülüyordu. Şimdi ise Türkiyeden yurtdışına hizmet ve teknoloji verebilir noktaya geldik.

Üstelik bu yapay zekâ alanında gerçekleşti. Dünyada yapay zekâ denince akla gelen ülkeler Amerika, Çin veya Hindistandır; Türkiye değildir. Ama biz Türkiyede geliştirdiğimiz bir sistemi dünyaya anlattık ve gösterdik. Bu hem bizim için bir gelişim hedefi hem de büyük bir gurur kaynağı oldu. Sadece bizim için değil, Türkiye adına bir gurur: İnsanlar artık Türkiye bu alanda ne yapıyormuş?” diye sormaya başladı.

Siz bir ısı mühendisi olarak işin teknik boyutuna hakimsiniz. Bu teknik kökeniniz, liderlik tarzınızı ve karar alma biçiminizi nasıl şekillendiriyor?

Evet, ben oldukça mühendis nosyonlu bir insanım; mühendis gibi düşünürüm ve sistemsel çalışırım. Bizim şirkette de şöyle bir prensip vardır: Bu, yalnızca benim yaptığım bir şeyle alakalı değil, çünkü burası büyük bir operasyon ve herkesin birlikte hareket etmesi gerekir. Bazı şeyler tepeden aşağıya iner, bazıları ise aşağıdan yukarıya çıkar.

Biz, işlerin gerçekten yapılması gerektiği şekilde yapılmasına hassasiyet gösteririz. Yapıyormuş gibi görünmek veya öyle göstermek, bizim günlük yaşantımızın bir parçası değildir.

Çalıştığımız tesislerde, neyin nasıl yapılması gerektiğini kimsenin bize söylemesine gerek olmaz. Bugüne kadar da kimse söylemedi. Çünkü biz, yapılması gerekeni onlar söylemeden çok önce zaten yapmışızdır. Size güzel bir örnek vereyim: 2021 yılında bir otomotiv devi fabrikasının yangın güvenlik hizmetini biz üstlendik.

Endüstriyel idareyi yürütürken firma bize şunu söyledi: Elektrikli araç üretimine geçiyoruz, testler başlıyor. Siz de kendinizi hazırlayın.” Tek söyledikleri buydu. Ardından yurtdışından konunun uzmanları geldi, bizim uzmanlarımız da oraya gitti.

Aylarca farklı seviyelerde eğitimler alındı: İtfaiyecinin nasıl müdahale edeceği, sistem tasarımcısının yangına dayanıklı şekilde nasıl tasarım yapacağı… Tüm bu uzmanlıklar, eğitimler ve sertifikasyon süreçlerinden geçtik. Sonuçta firmaya hazır bir işletme sunduk: Ne yapmak istiyorsanız yapabilirsiniz, biz işletmeyi hazır hale getirdik” diyebildik.

Bu, müşteri tarafında büyük bir memnuniyetle karşılandı ve kuvvetli bir referans oluşturdu. firma ile uzun yıllardır süren ilişkimiz de bu güven sayesinde devam ediyor.

Asıl söylemek istediğim şey şu: İşin mantığında doğruyu bulup araştırmak ve kendi kendine yapmak var. Birisi söylediği için değil, başka birisi yaptığı için değil; doğrusu neyse onu yapmak önemli. Benim mühendislik yaklaşımımın şirkete kattığı en büyük fayda da bu anlayışı teşvik etmem.

Türkiyede orman yangınları sık sık gündeme geliyor. Sizce yangınların önlenmesi konusunda en kritik ihmaller veya eksiklikler neler?

Orman yangınları bizim uzmanlık alanımızın dışında. Çünkü farklı yangın türleri farklı disiplinler gerektiriyor: Deniz taşıtı yangınları, orman yangınları, endüstriyel yangınlar, şehir yangınları… Birinde çok iyi olmak, diğerinde de aynı seviyede uzman olduğunuz anlamına gelmiyor. Bu nedenle orman yangınları konusunda ahkâm kesmeyiz.

Ancak şunu net olarak söyleyebilirim: Hiçbir yangın tesadüf değildir. Allah’ın hikmeti” diyebileceğimiz tek istisna yıldırım düşmesidir. Onun dışındaki orman yangınlarının (ki bu, yaşananların yüzde 95ini kapsar) tamamı insan kaynaklıdır. Kimi zaman kasten, kimi zaman dikkatsizlikle veya bilgisizlikle… Ama mutlaka bir insan eli vardır.

Bir yangının gerçekleşmesi için üç unsur gerekir: Isı, oksijen ve yakıt. Oksijen her yerde vardır. Yakıt dediğimiz şey de otlar, ağaçlar, hatta hayvanlardır. Ancak bunların varlığı tek başına yangını başlatmaz; mutlaka bir ateşleme kaynağı gerekir. Yani biri o kıvılcımı çakmadan yangın çıkmaz. Bu bir kamp ateşi, anız yakılması, sönmemiş bir sigara ya da kasıtlı bir hareket olabilir. Bugüne kadar yaşadığımız bütün yangınlar bu şekilde başladı.

Bu noktada yapılabilecekler var: Yangınların erken algılanması ve teşhisi için sistemler geliştirilebilir, daha fazla uçak ve helikopter yalnızca söndürme değil devriye amaçlı da kullanılabilir. Amerikada gördüğümüz yangın kuleleri, 7/24 nöbet tutan görevliler gibi örnekler uygulanabilir. Çünkü orman içine itfaiye araçlarıyla girmek çoğu zaman imkânsızdır. Yangının erken fark edilmesi, müdahale edilebilir boyutta kalmasını sağlar.

Kritik nokta şudur: Yangın küçükken 200-300 derecedir, ama büyüdüğünde 700-800 dereceye çıkar. Bu sıcaklıkta artık alevin bir şeye değmesine gerek yoktur; sadece görmesi bile yanmaya yeter. O yüzden müdahale süresi çok kritiktir. Endüstride hep deriz: İlk 3 dakikada yapılan müdahale başarılı olur. 10 dakikada yangın artık kontrolden çıkar. İskenderun Limanı’nda deprem sonrası çıkan yangını hatırlayın: Konteynerlerden biri yandı ve ancak bütün konteynerler bitince yangın söndü. Çünkü başka yakıt kalmamıştı.

Bugün teknoloji çok gelişti; dronelar, yapay zekâ tabanlı algılama sistemleri kullanılabilir. Ancak en önemlisi, yangın çıkışını önlemek. Çünkü her şey küçük bir ihmalle başlıyor. Bu noktada halkın bilinçlendirilmesi hayati. Eskiden televizyonda Bay Doğru, Bay Yanlış” gibi kamu spotları vardı. Tek kanallı dönemde bile çok etkili olmuşlardı. Bugün de benzer şekilde, toplumun bilinçlendirilmesine yönelik yoğun bir kampanya yapılması gerekiyor. Çünkü küçük bir ihmal, büyük bir felakete dönüşebiliyor.

Gelecek dönemdeki hedefleriniz nelerdir?

Şu anda üzerinde çalıştığımız bazı projeler var, ancak henüz somutlaşmadıkları için ayrıntı vermem doğru olmaz. Çünkü bu projelerin gerçekleşmesi farklı denklemlere bağlı.

Türkiyede hâlihazırda kapsayabildiğimiz alan, aslında oldukça küçük. Evet, ilk 500 içerisinde önemli firmalara ulaştık, hatta ilk 10da da müşterilerimiz var. Ama endüstriyel sanayinin geneline baktığımızda, bizim hizmet verdiğimiz alan henüz yüzde 10un bile altında. Bu alanda çalışan çok fazla şirket yok; yeni başlayanlar var ama sektör henüz yeterince gelişmedi.

Bizim ilk hedefimiz, Türkiyeyi uluslararası arenada görünür hale getirmekti. Bu hedef hâlâ devam ediyor ve sürekli devam etmesi gereken bir misyon olarak görüyoruz. Türkiyenin yangın güvenliği konusunda itibarlı bir konuma gelmesini istiyoruz. Bugüne kadar bu tür gelişmeleri hep özel firmalar tetiklemiştir; bizim sektörde de bu sorumluluğu biz üstlenmiş olduk.

En önemli hedefimiz, yangın güvenliğini olmazsa olmaz” mertebesine getirmek. Yani tıpkı bugün artık herkesin arabaya biner binmez emniyet kemerini takması gibi… Güvenliği ihmal edebilirim, erteleyebilirim diye bir düşünce olmamalı. Avrupadaki işletmelerle en büyük farkımız da burada. Onlar yangın güvenliği söz konusu olduğunda asla taviz vermezler. Bizim de Türkiyede bu anlayışı yerleştirmemiz gerekiyor.

Dolayısıyla en büyük hedefimiz, Türkiyede yangın güvenliğinin artık ertelenemeyen, tartışmasız bir zorunluluk olarak görülmesini sağlamak. Bu uzun vadeli bir hedef; kısa vadede gerçekleşmez. Kısa ve orta vadede ise Türkiyenin uluslararası tanınırlığını artırmayı, farklı ülkelerdeki operasyonlarımızı sürdürmeyi hedefliyoruz.

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş