Güç yönetimi, pek çok sektörün ihtiyaç duyduğu bir ürün ve hizmet portföyüne sahip ancak ürünlerin globaldeki gidişatlarını takip edebilmek ve sürdürülebilir yeni çözümleri yaygınlaştırabilmek için yeniliklere ihtiyaç duyuluyor. Bu yenilikleri uygulamaya çabalayan Eaton’un son faaliyetlerini Ülke Müdürü Yılmaz Özcan ile konuştuk.
Eaton ürün ve hizmetlerinn içerisinde bulunduğu tırınız, dünya çapında dolanıyor. Genel bağlamda bu durum; ürün portföyünüzün sergilenmesi, yaygınlaşabilmesi, iş birlikleri ve partnerlikler geliştirebilmek adına size ne gibi faydalar sağlıyor? Neden böyle bir sunum şekli tercih ettiniz?
Günümüzde açıkçası iş yoğunluklarımız, önceliklerimiz çok çeşitli olabiliyor. Bizim ürünlerimiz de teknolojik ürünler ve bu tip ürünler her geçen gün gelişiyor, değişiyor, farklı bir boyuta ulaşıyor. Yani bir evrim geçirdiğini söyleyebiliriz. Buradaki teknolojik gelişmeleri, yaklaşımları ve dönüşümleri bizim müşterilerimize bir şekilde anlatmamız lazım. Biliyorsunuz, daha önceleri fuarlar çok daha revaçtaydı, hala ben faydalı olduğuna inanıyorum. Ama tabii ki insanların fuarlara ulaşımı o kadar kolay değil artık. Ulaşım zorlukları, zaman zorlukları gibi engeller doğuyor. İşte bu anlamda baktığınızda, aslında biz teknoloji tırıyla gezen bir fuar yapıyoruz. Gezen fuarı müşterilerimizin tesislerine götürüyoruz ve onlara bu gelişmeleri ve dönüşümleri anlatma fırsatı buluyoruz.
Hem Türkiye hem de dünyada pek çok firma gelişime açık ve ciddi bir rekabetin içindeler. Rekabetin içerisinde baktığımız zaman belli girdi maliyetleri var ki, özellikle enerji gibi maliyetler, bunların fiyatını belirleyemiyorlar ve bu durumda firmaların fiyatını belirleyebildikleri yerlere odaklanması gerekiyor. Örneğin enerji verimine, dijitalizasyona ve plansız duruşların önlenmesine odaklanmaları lazım. İşte biz de bu tırla müşterilerimizin kapılarına kadar giderek onlara bu gelişmeleri anlatıyoruz. Onlar da buradan elde ettikleri bilgilerle tesislerini yeniliyorlar, güncelliyorlar ve yatırımlarını buna göre şekillendiriyorlar. Aslında biz iş hacmimizi artırırken müşterilerimiz de kendi tesislerindeki enerji verimliliklerini ve genel verimliliklerini artırıyorlar ve rekabetçi bir hale geliyorlar.
Böyle bir tırın varlığı aslında bir nevi gezici bir ürün mekanizmasının organize edilmesi anlamına geliyor. Bunun erişilebilirliğini arttırmak adına neler yapıyorsunuz? Sonuç olarak bu fiziksel bir şey ve siz bir yandan çok fazla dijital hizmet veren bir yapıya sahipsiniz. Bunu dijitalde erişilebilir kılmak adına ne gibi çalışmalarınız var?
Tabii, aslında bu uçtan uca bir çözüm. Dediğiniz gibi ciddi bir mobilizasyon gerektiriyor ve sonuçta insanların oraya ulaşabiliyor olması gerekiyor. Biz Eaton olarak son yıllarda hem dijitalizasyona çok büyük önem veriyoruz hem de bunu özellikle pazarlama tarafında olabildiğince artırmaya çalışıyoruz. Şimdi artık ekiplerimizde hem EMEA genelinde hem de Türkiye'de görev ve sorumlulukları sadece dijital pazarlama olan arkadaşlarımız var. Burada marketing otomasyon sistemimiz de var. Dolayısıyla bu tip etkinlikleri özellikle sosyal medyada çok fazla duyuruyoruz. Bu şekilde çok fazla yere ulaşabiliyoruz. Bildiğiniz gibi birtakım sosyal medya mecraları var. Buralarda yapmış olduğunuz paylaşımlar açıkçası bir anda binlerce kişi tarafından gözlemlenebiliyor, binlerce kişiye ulaşabiliyor. Dolayısıyla bu olanakları da mümkün olduğu kadar kullanmaya çalışıyoruz. Hatta biz bir adım daha ileri giderek hedeflerimiz doğrultusunda marketing aktivitelerinden elde ettiğimiz sonuçları ölçümlemeye çalışıyoruz. Yani biz böyle bir etkinlik yaptık ama etkinliği yaparken önce hedeflerimizi belirliyoruz. Bu bugünkü tır etkinliği gibi bir etkinlik olabilir, bir başka yerde teknik bir seminer olabilir veya bir gezi olabilir. Önce ne yapacağımıza karar veriyoruz. Buradan beklentilerimizi ortaya koyuyoruz ve marketing otomasyonu sayesinde başta düşündüğümüz beklentilerle, sonuçta aldığımız çıktıların karşılaştırmasını yapıp, sonra öğrendiklerimizle bir sonrakinde daha iyisini yapmaya çalışıyoruz.
Bu bahsetmiş olduğunuz etkinlikler sektörel bazlı olan fiziksel programlar mı, yoksa dijitalde de kampanyalarınız söz konusu mu?
Bütün etkinlikleri sadece belli bir alan ya da platforma sığdırmak mümkün değil. Bunu çeşitlendirmek zorundasınız. Fuarlara da katılmak zorundasınız, bu tip gezici etkinlikler yapmak da zorundasınız. Dijital tarafta sosyal medyada da etkinlikler yapmak zorundasınız. Bunun bir diğer bacağı da webinarlar, özellikle pandemi ile birlikte biz çok ciddi webinarlar düzenledik. İnternet ortamı üzerinden eğitimler düzenledik ve bu eğitimlerde çok ciddi sayıda katılımcıya ulaştık. Bazen haftada iki tane eğitim düzenledik. Bazen haftada bir eğitim düzenledik. Buralarda gerçekten yine sanal ortamı kullanarak çevrimiçi toplantılarla birçok müşterimize ulaşma şansına sahip olduk. Onun dışında bir takım kampanyalarımız oluyor, onları yapıyoruz. Bundan iki hafta kadar önce bizim bir sanal fuarımız oldu. Yani sanal ortamda bir fuar alanı inşa ettik. Fuar alanında aynı fuardakiler gibi görsellerimizi koyduk. Her ürünün yanında ilgili arkadaşlarımız görev aldı ve 15 gün boyunca sanal ortamdan müşterilerimize sanal fuar etkinliği düzenledik ve oradan da yine ciddi bir katılımcı sayısına ulaştık. O yüzden biz hep çeşitlendirmenin tarafındayız. Sadece bir tarafa değil bütün alanlarda olabildiğince farklı uygulamalarla bunu artırmaya çalışıyoruz.
Bir yandan baktığımızda aslında çok teknik bir arka planı olan bir iş yapıyorsunuz. Eski iş yapış biçimi kültürlerine baktığımızda, bu tür şirketlerde çok fazla etkinlik, eğitim odaklı yapılar görmezdik. Ama artık böyle bir ihtiyacın var olduğunu görüyoruz ya da şirketler bunu istiyor. Siz neden böyle bir misyon yüklenme ihtiyacı hissettiniz?
Gerçekten dünya değişiyor, gelişiyor, yeni jenerasyonlar geliyor. Yeni genç arkadaşlarımız çalışma hayatına giriyor. Dolayısıyla açıkçası iyi veya kötü olduğu anlamında yargılama yapmak durumunda değiliz. Değişiyoruz ve o değişime de ayak uydurmak zorundayız. Firmaların beklentileri değişiyor. Bu noktada eğer siz kendi çözümlerinizi anlatabilirseniz ve bu yaptığınız çözümler firmaların hayatlarına, üretim tesislerine, verimliklerine, kazançlarına ve çalışan güvenliği ile ilgili bir takım noktalara dokunuyorsa değişime ayak uydurabilirsiniz. İşte bunu anlatabildiğiniz sürece firmalar da buradan Firmalar bu gibi yeniliklere açık oluyorlar ve biz de bunu yapabildiğimiz sürece başarılı olabiliriz. Açıkçası klasik pazarlama taktikleriyle pazarda var olabilmek ve hayatımızı sürdürebilmek çok mümkün değil. Değişime ayak uydurmak zorundasınız. Marka belirtmeye gerek yok ama geçmişte birçok firmayı gördük. Çok yıldızı parlayan global firmalardı ama o değişime ayak uyduramadıkları için bir anda farklı bir teknoloji veya farklı bir sunum bir anda her şeyi değiştirebiliyor.
Aslında bahsettiğiniz durum da, çalışma kültürünü sürdürülebilir kılabilmekle alakalı bir noktada. Beraberinde baktığımızda, burada teknik bağlamda sizin çalışma kültürünüz çok fazla riski barındırabilecek bir yapıda ve bu yüzden riski kontrol etmek adına çeşitli önlemlerin alınması gerekiyor. Örneğin fabrikayı gezerken, çalışanların dikkatini çekmesi için çeşitli noktalarda “ramak kala” şeklinde uyaranların olduğunu gördüm. Siz burada nasıl bir güvenlik sistemi oturtuyorsunuz?
Bizim kendi iş yapma kültürüne baktığımız zaman, bizim için işçi sağlığı ve iş güvenliği ilk sırada yer alan madde. Dolayısıyla biz fabrikamız üretim alanında iş ve işçi sağlığını tehlikeye atacak en ufak bir şey olduğu anda üretimi durduruyoruz. Bu, bizim için konuşmaya açık bir konu değil ve burada işte o yüzden önlemleri görüyorsunuz. Fabrikaya girerken size bir eğitim verildi örneğin. Fabrika ortamına girerken birtakım koyucu ekipmanlar veriliyor. Bunların hepsi bizim burada çalışma arkadaşlarımıza olan sorumluluğumuzun bir sonucu. Sonuçta insanlar hayatlarının belli bir bölümünü burada geçiriyor ve çalışıyorlar. Bizim yönetici olarak sorumluluğumuz sadece onları burada değil; onların buradan evlerine sağlıklı, mutlu bir şekilde ulaşmalarını sağlamak. O yüzden biz bu noktaya çok büyük önem veriyoruz. Tabii bu kendi işimizi yaparken olan ama sonuçta sağladığımız ürün ve çözümler de aslında müşterilerimizin ve iş ortaklarının bu uygulamaları yapmasına yardımcı oluyor. Yani bizim burada, kendi fabrikamızda kullandığımız çözümler, sistemler, ürünler aslında bir başka müşterimiz için potansiyel olarak bir kullanım alanı ortaya çıkartıyor. Örneğin ofisimizde de acil aydınlatma uygulamalarını kullanıyoruz. Bizim ürünümüz bu ama aynı zamanda bu ürünü biz müşterilerimize de veriyoruz. Ya da yangın algılama sistemi, burada da kullanıyoruz ama müşterilerimize de veriyoruz. Panolarda güvenlik için alg patlamasını engelleyecek ürünlerimizi biz de kullanıyoruz, müşterilerimize de veriyoruz. Otomasyon sistemleri aynı şekilde makinelerin güvenliğini arttırıyor, olası zaman zaman kötü sonuçlara da ulaşabilecek iş kazalarının önüne geçmesini sağlıyor. Buradaki otomasyon uygulamalarını aslında müşterilerimizde de kullanıyoruz.
Fabrikanın içinden devam edecek olursak, kimi gazların Türkiye'de de kullanılmamasını arzu ettiğinizi ama halen bir noktada kullanıldığını söylemiştiniz. Bu konuya önceki röportajımızda da değinmiştik. Bu işin sürdürülebilirliğini sağlamak için, doğaya karşı farkındalık geliştirmek ve saygılı kalabilmek için ne yapılmalı? Yani gelecek odaklı baktığınızda Eaton Türkiye’de üretim bandında daha sürdürülebilir olabilmek adına nelerin bu bağlamda değişmesini istiyor ve öngörüyorsunuz? Üretim bandınızda daha sürdürülebilir olmak adına neler farklılaşmalı?
Bahsettiğiniz, SF6 gazı olmayan ürünlerimiz var. Bunlar çevre dostu ürünler. Sadece çevre dostu değil, aynı zamanda diğer ürünlere göre daha güvenli ürünler. Bizim burada yapmaya çalıştığımız açıkçası bu ürünleri ne kadar çok biz pazarda anlatabilirsek, ne kadar çok insana dokunabilirsek ve farkındalığı ne kadar çok arttırabilirsek bahsettiğimiz sürdürülebilirlik de o kadar artar. Aksi halde, siz bunları anlatmazsanız, buradaki olası sonuçları olumlu ya da olumsuz bütün yönleriyle paylaşmazsanız, müşteriler de bir aksiyon alma gereği hissetmez. Ama siz o farkındalığı yaratır, konunun farkına varılmasının önemsenmesini isterseniz bu durumda oraya uygun birtakım adımlar atılmaya başlanır ve pazar da o noktaya doğru evrilir. Bu noktada SF6 gazı olmayan ürünlerin kullanılması, enerji verimliliği için elektrikli şarj istasyonların kullanılması, birtakım otomasyon uygulamalarında hız kontrol cihazlarının kullanılması gibi sürdürülebilirliği artırır.
Bunların öncüsü kim olacak, nasıl değiştireceğiz?
Biz ve bizim gibi şirketlerin bence ana görevi bu olmalı. Sonuçta tabii şirketlerin kazanç beklentileri var ama biz gerek bu teknoloji tırıyla, gerekse de webinarlar ile hep bu farkındalığı yaymaya çalışıyoruz. Yoksa biz on sene öncesinin teknolojisini anlatmıyoruz. SF6 gazı olmayan ürünlerin kullanılması Türkiye için hala erken bile olsa, biz bunları konuştukça belki birkaç sonra farklı taleplere gelmeye başlayacak.
Eaton uluslararası bir şirket, Türkiye için belki erken fakat sizin için nasıl bir konjonktürde bu değişim? Siz kendinizi bu konuda hangi noktada görüyorsunuz?
Avrupa'da mesela bu tip düzenlemeler biraz daha hızlı ilerleyebiliyor. Dolayısıyla o düzenlemelere ayak uydurabiliyoruz. En basitinden Xiria ürünümüzü sadece Avrupa'da satıyoruz ve Avrupa pazarına uygun bir ürün. Aynı şekilde elektrikli şarj istasyonları, Avrupa'da çok daha önem arz ediyor. Sebebi şu; birçok ülke 2025, 2030’da fosil yakıtlı araçları kullanımını yasaklıyor. Dolayısıyla yine biz oralara uyum sağlamaya çalışıyoruz, enerji ve elektrik şarj istasyonlarına yönelik yatırımlarımızı yapıyoruz. Yani orada bence oldukça iyi bir pozisyondayız. Pazar dinamiklerini yakından takip ettiğimize inanıyorum. Pazarda ve müşterilerde olan gelişmeleri çok yakından takip ettiğimizi düşünüyorum. İşte bunun sonucu olarak da enerjisi üreten binalar adında bir konseptimiz var. Bu konseptin içinde birçok alt kırılım var. Bunun içine enerji dağıtımı kullanılan orta gerilim hücreyi, elektrikli şarj istasyonunu, depolama sistemini, evinizde yapacağınız otomasyonu, o şebeke otomasyonunu yapacak yazılımı, yani altına birçok şey koyabilirsiniz.
Uluslararası bir yapının var olmasının da etkisiyle hem Türkiye hem de globalde çok fazla farklı network, satış ve partnerlik noktalarınız var. Genel bağlamda Eaton’ın buradaki koordinasyonundan biraz bahseder misiniz? Nasıl bir yapı söz konusu?
Biz Eaton’da yapılanmayı üçe ayırıyoruz; Amerika bölgesi, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgesi, ve Asya bölgesi. Yönetim sistemimiz bu üç bölge üzerine inşa edilmiş durumda. Biz EMEA dediğimiz, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika bölgesine bağlıyız. Bu noktada sorumlu olduğumuz ülkelerde, toplantıda da söylediğim gibi Türkiye ve Türkiye’nin komşu ülkeleri Gürcistan; Özbekistan, Kazakistan gibi Türki cumhuriyetler ve KKTC de bizim sorumluluk alanımıza giriyor.
2030 yılına kadar karbon ayak izinizi yüzde 50 oranında azaltma hedeflerinizden. Bunun için pek çok yeni teknoloji kullanıyorsunuz. 2030’u söylediğimizde uzun bir zaman dilimiymiş gibi geliyor ama aslında zaten çoğunluğunu tükettiğimiz ve çok az vakit kalan bir zaman dilimi ve biz hala değiştiremediklerimizi konuşur vaziyetteyiz. Önümüzdeki süreçte bununla ilgili olarak hem Türkiye hem global özelinde ne öngörüyorsunuz? Sizce olacak mı bu yüzde 50 azalma?
Evet, olacak. Hatta yakın zamanda biz bu fabrikamızda uyguladığımız atık politikamızdan dolayı güzel bir ödül aldık. Dediğim gibi amacımız bir yandan da içinde yaşadığımız topluma karşı olan sorumluluklarımızı yerine getirmek. Bu bizim bir taahhüdümüz, sözümüz. Bunun için var gücümüzle çalışıyoruz. Bunun da en büyük işareti yakın zamanda aldığımız ödül. Aslında bu sıfır atık politikası ile ilgili ödülün detaylarını da sizinle paylaşabiliriz.
Bundan birkaç yıl önce karbon ayak izi kavramı diye bir kavram pek hayatımızda yoktu. Fakat artık buradaki farkındalık çok artıyor, firmaların yaklaşımları çok fazla değişiyor. Firmalar artık sadece ürünleriyle ve çözümleriyle değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk projeleriyle ve topluma karşı olan sorumluluklarıyla da ön plana çıkmaya çalışıyor. Bunlar açıkçası firmalar arasında fark yaratan farklılıklar. Ben hem şirketim adına baktığım zaman, Avrupa’daki uygulamalarımıza baktığım zaman bunun çok güçlü sinyallerini görüyorum, hem de Türkiye’deki birçok firmaya baktığım zaman onlar da benzer şekilde iyi yolda gidiyorlar.
Son olarak, hem bugün hem de gelecek odaklı baktığınızda Eaton’ı nerede görüyorsunuz? Eklemek istediğiniz şeyler var mı?
Birincisi, özellikle Ulusoy’un satın alınması bizim için çok kıymetliydi. Bu, şirketimizin, bizlerin ve şirket yönetiminin Türkiye ekonomisine ve Türkiye’deki yetişmiş insan gücüne olan inancını da gösteriyor. Daha önce de söylediğim üzere bunun bir devamı olarak birçok üretim hattı da buraya transfer oluyor. Bunun da nedeni açıkçası buraya olan güven. Biz, bu satın alma ile birlikte aslında ülkemizin ihracatına da büyük katkı sağlamaya başladık. Ürettiğimiz ürünlerin bir kısmı da ihracata yönlendirilmeye başlandı. Çok farklı ülkelere ihracat yapmaya başladık. Tabii Eaton’ın networkü sayesinde artık çok farklı noktalarda bu ürünler satılabiliyor, ulaştırılabiliyor. Ülkemize hem ekonomi hem de istihdam konusunda katkıda bulunduğumuzu düşünüyoruz. Genç mühendislerin, yetenekli arkadaşlarımızın burada kendilerini geliştirebilmeleri için alanlar açtığımızı düşünüyoruz. Bunlar ülkemiz için çok kıymetli ve açıkçası bunun bir parçası olmaktan da gurur duyuyorum. Umarım bundan sonraki süreçte de bunları perçinleyerek daha ileri bir noktaya taşıyacağız.