Arkın Obdan

Obdan Sistem Genel Müdürü

“Sürdürülebilirlik kriterleri, ithalat kontrollerinin yeni standardı hâline geldi”

24 Haziran 2025, Salı

Gümrük süreçleri artık sadece belge ve tarifeyle değil, üretimden taşımaya kadar tüm tedarik zincirinin çevresel etkileriyle değerlendirildiğini belirten Obdan Sistem Genel Müdürü Arkın Obdan, şirketlerin lojistik kararlar alırken sadece fiyat-performansa değil, karbon emisyonuna da odaklanmaları gerektiğini ifade ediyor.

Son dönemde iş dünyasını en çok meşgul eden konulardan biri Trump’ın tarife politikaları. Tarifelerin dünyada ve Türkiye’de gümrük uygulamalarına ne gibi etkileri olmasını bekliyorsunuz?

Trump döneminde uygulanan ve ikinci kez gündeme gelen tarife politikaları, küresel ticarette korumacılık eğilimlerini artırıyor. Bu da gümrük süreçlerinde daha fazla kontrol, daha fazla belge ve daha fazla maliyet anlamına geliyor. Türkiye gibi ihracat odaklı ülkeler için bu tarz politikalar hem pazar erişimini hem de rekabetçiliği zorlayabiliyor. Ülkeler arası ikili anlaşmaların yeniden şekillenmesi, gümrük tarifelerinde ani değişikliklere de yol açabilir. Dolayısıyla dış ticaret yapan firmaların çok daha çevik ve öngörülü hareket etmeleri gerekiyor.

Obdan Sistem olarak tarife savaşlarının doğurabileceği risklere karşı ne gibi önlemler aldınız?

Obdan Sistem olarak, dış ticaret politikalarını yakından takip ederek olası tarife değişimlerine karşı iş ortaklarımızı önceden bilgilendiriyoruz. Gümrük ve dış ticaret otomasyonlarımız, olası riskleri senaryo bazlı değerlendirmeye olanak tanıyor. Ayrıca müşterilerimizin alternatif tedarik zinciri senaryoları oluşturmasına ve rota çeşitlendirmesine destek veriyoruz. Risk, veriyle yönetilebilir hâle geldiğinde hem maliyet kontrolü hem de sürdürülebilirlik sağlanabiliyor.

Hayatın her alanında olduğu gibi gümrük sektörü de kapsamlı bir dijitalleşme sürecinden geçiyor. Şirket olarak siz bu doğrultuda hangi girişimleri hayata geçirdiniz?

Dijitalleşme; beyanname hazırlama, izin süreçleri, taşıma planlaması, stok takibi ve hatta son teslimat gibi tüm süreçleri dönüştürüyor. Biraz daha detaya inecek olursak, yapay zekâ ve blockchain teknolojileri, lojistik sektörünün geleceğini şekillendirecek iki anahtar unsur olarak öne çıkıyor. Yapay zekâ; talep tahmini, rota optimizasyonu ve kaynak yönetiminde büyük verimlilik artışları sağlarken, blockchain teknolojisi ise tedarik zinciri boyunca şeffaflık ve güvenilirliği artırıyor.

Obdan Sistem’te dijitalleşmeyi sadece bir teknoloji yatırımı değil, bir kültür dönüşümü olarak görüyoruz. Yapay zekâ destekli lojistik planlama araçlarını devreye alarak süreçlerimizde önemli bir hız ve maliyet avantajı elde ediyoruz. Aynı zamanda, blockchain tabanlı gümrükleme ve veri güvenliği çözümleri üzerinde çalışıyoruz. Bu teknolojilerin hem bizim operasyonlarımızı hem de müşterilerimizin iş süreçlerini daha güvenli ve verimli hâle getireceğine inanıyoruz.

Dijitalleşme büyük fırsat ve kolaylıklar yaratırken, bir yandan da ciddi güvenlik tehditleri oluşturabiliyor. Gümrük sektöründe ne gibi risklerle karşı karşıya kalınacağından ve bu yönde ne gibi önlemler aldığınızdan bahsedebilir misiniz?

Evet, dijitalleşme beraberinde siber güvenlik risklerini de getiriyor. Özellikle gümrük verilerinde yer alan finansal, operasyonel ve stratejik bilgiler ciddi güvenlik önlemleri gerektiriyor. Obdan Sistem olarak, ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi sertifikasına sahip altyapımızla çalışıyoruz. Sistemlerimizi düzenli sızma testlerinden geçiriyor, kritik verileri bulutta değil, şifreli özel veri merkezlerinde saklıyoruz. Kullanıcı bazlı erişim kontrolü, çift aşamalı doğrulama ve anlık tehdit izleme sistemleriyle müşterilerimizin verilerini en üst seviyede koruyoruz.

Avrupa Yeşil Mutabakatı gümrük süreçlerini nasıl etkiliyor?

Avrupa Yeşil Mutabakatı çevresel bir vizyon ve aynı zamanda da ekonomik bir dönüşüm manifestosu. Gümrük süreçleri artık sadece belge ve tarifeyle değil, üretimden taşımaya kadar tüm tedarik zincirinin çevresel etkileriyle değerlendiriliyor. Sürdürülebilirlik kriterleri, ithalat kontrollerinin yeni standardı hâline geliyor. Karbon ayak izi yüksek olan ürünlerin AB’ye girişinde ciddi engellerle karşılaşılabilecek bir döneme giriyoruz.

Diğer yandan Avrupa Birliği'nin ormansızlaşmayla mücadele konusunda attığı, çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli adımlar var. 2023’te kabul edilen Ormansızlaştırmadan Arındırılmış Ürünler (EUDR) Yönetmeliği, ormansızlaştırma ve orman bozulmasıyla bağlantılı belirli ürünlerin Avrupa Birliği pazarına girmesini önlemek için tasarlandı. Son olarak Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu'nun EUDR’nin uygulanmasını bir yıl erteleme önerisini kabul etti. Buna göre, EUDR’nin uygulanması büyük şirketler için 30 Aralık 2025’e, küçük ve mikro işletmeler için ise 30 Haziran 2026’ya ertelendi. Bu düzenleme, özellikle araba lastiği ve kauçuk gibi ürünler açısından önem taşıyor. Tedarik zincirinin de şeffaf olması gerekiyor. Türkiye’nin bu süreçte “az riskli” grupta yer alacağını öngörüyoruz. Ülkemiz, çevresel uyum çalışmalarında iyi bir konumda bulunuyor. Düzenleme, hem ticaret hem de çevresel sorumluluk açısından Türkiye’deki şirketler için önemli fırsatlar sunuyor. Obdan Sistem olarak, ormansızlaştırma ve çevresel etkiler konusunda da organizasyonlara rehberlik ediyor, bu alandaki yasal düzenlemeler hakkında farkındalık oluşturuyoruz.

Karbonsuz taşımacılığa geçiş gümrük süreçlerini nasıl dönüştürecek? Siz Obdan Sistem olarak bu dönüşümle ilgili ne gibi hamlelerde bulundunuz?

Karbonsuz taşımacılık, taşımanın türünü, güzergâhını ve dokümantasyonunu yeniden şekillendiriyor. Az önce vurguladığımız gibi Türkiye de yeşil lojistik uygulamaları, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve sınırda karbon düzenlemeleri gibi politikalara giderek daha fazla uyum sağlıyor. Artık şirketler sadece fiyat-performans değil, karbon emisyonuna göre lojistik kararları vermek zorunda. Bu da gümrük beyannamelerinde yeni veri alanları, yeni sertifikasyon gereklilikleri anlamına geliyor. Gümrük süreçlerinde karbon ayak izi raporlaması, geri dönüştürülebilir ambalajların teşviki gibi konular da gündemde.

Biz de Obdan Sistem olarak sektördeki rolümüzü sadece operasyonlarımızla sınırlamıyor, aynı zamanda müşterilerimize, paydaşlarımıza ve kamuoyuna ilham veren bir yaklaşım sergiliyoruz. Altyapımızı geliştirirken kaynak kullanımımızın çevresel sürdürülebilirliğe uygun olmasını sağlayacak adımlar atıyoruz. Bu doğrultuda, Gebze Akviran’daki depo ve antrepomuzda sürdürülebilirliği önceliklendirdik. Yeni yatırımımız, kendi elektriğini üreten ve kendi suyunu stoklayan çevre dostu bir tasarıma sahip. Bu sayede enerji verimliliği sağlıyor ve sürdürülebilirlik hedeflerimize katkıda bulunuyoruz. Bununla birlikte, sıfır karbon hedefimiz doğrultusunda sektörel farkındalık yaratma ve bilinçlendirme çalışmalarını temel sorumluluklarımız arasında görüyoruz. Özellikle sınırda karbon düzenlemeleri gibi kritik başlıklarda müşterilerimizi düzenli olarak bilgilendiriyoruz. Bu sayede firmaların gündemi yakından takip etmelerine ve olası değişimlere hazırlıklı olmalarına destek oluyoruz.

Sınırda Karbon Düzenlemesinin (CBAM) lojistik ve gümrük sektörleri üzerinde ne gibi etkileri olmasını bekliyorsunuz?

Avrupa Birliği’nin 2026’da tam yürürlüğe girmesi planlanan Sınırda Karbon Düzenlemesi (CBAM), bugüne dek çoğunlukla üretim odaklı sektörlerle ilişkilendirildi. Ancak 26 Mayıs 2025 tarihli draft rapor, CBAM’in dolaylı etkilerinin yalnızca enerji yoğun sektörlerle sınırlı kalmayacağını, başta ulaştırma ve depolama olmak üzere tüm lojistik zincirinde yeni bir denkleme yol açacağını ortaya koydu. Biraz daha açmak gerekirse, CBAM doğrudan taşıma ve depolama faaliyetlerini kapsayan bir mekanizma değil. Ancak karbon yoğun ürünlerin Avrupa sınırına geldiği noktadaki (üretimden gümrüklemeye, nakliyeden depolamaya kadar) her adım yeni karbon kuralları ile yeniden tanımlanıyor. AB Parlamentosu’na sunulan son teklifte, bu süreçleri yöneten lojistik aktörlerinin de karbon izleme ve raporlama yükümlülüklerine kısmen dahil edilmesi gündeme geldi. Bu bağlamda, taşımacılık ve depolama süreçlerinin CBAM kapsamındaki ürünlerle doğrudan temas ettiği durumlarda, emisyon şeffaflığına katkı sağlayacak veri paylaşım sistemlerinin oluşturulması planlanıyor. Özellikle üçüncü ülkelerden gelen karbon yoğun malların Avrupa içi dağıtımında, taşımacılık şirketlerinden "karbon eşlik verisi" talep edilmesi öneriliyor.

Konuyu Türkiye’deki lojistik sektörü perspektifinden ele alırsak, ülkemiz AB ile coğrafi yakınlığı, Gümrük Birliği ilişkisi ve güçlü kara-deniz-hava lojistik altyapısıyla, Avrupa pazarına açılan önemli bir bölgesel dağıtım merkezi konumunda. CBAM kapsamındaki ürünlerin (demir-çelik, alüminyum, çimento vb.) önemli bir kısmı Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevk ediliyor. Bu nedenle lojistik şirketlerinin bu ürünlere ait karbon verisini AB standartlarında taşıyabilecek izleme ve raporlama altyapısı kurmaları kaçınılmaz hâle geliyor. Depolama tesislerinin de özellikle geçici gümrük sahalarında ürün bazlı karbon takibi yapabilecek sistemleri entegre etmesi bekleniyor. Gümrüklü taşımacılık yapan firmalar, karbon içeriği beyan süreçlerine katkı sağlayacak “karbon bilgi formlarını” dijital olarak düzenlemekle yükümlü olabilir. Bu yükümlülükler, sektörde operasyonel maliyetleri artırırken, veri odaklı ve çevreci lojistik altyapıya sahip olan firmalara da rekabet avantajı sağlayacak. Özellikle dijital izleme, filo karbon ayak izi takibi ve intermodal taşıma sistemlerine yatırım yapan lojistik aktörlerinin AB ile çalışabilirliği güçlenecek.

Tabii CBAM kapsamındaki sorumluluklar karşısında Türkiye’deki lojistik ve depolama firmalarının atması gereken kritik adımlar da var. Karbon ayak izi takibi yapan dijital sistemlerin devreye alınmasını, müşteri firmalarla entegre veri paylaşımı altyapılarının kurulmasını, AB regülasyonlarıyla uyumlu gümrük ve lojistik belgelerinde karbon içeriği verisinin yer almasını ve CBAM ürünlerine özel taşıma-depolama hizmet paketlerinin geliştirilmesini bu adımlar arasında sayabiliriz.

Karbon yönetimini merkeze alan yeni ticaret düzeninde taşıyıcı ve depolayıcı aktörlerin rolü giderek artıyor. Özellikle Türkiye gibi AB ile yüksek ticaret hacmine sahip ülkelerde şirketlerin çevresel uyumluluk temelli rekabet stratejileri geliştirmesi gerekiyor. Avrupa Parlamentosu’na sunulan bu yeni teklif, karbon ayak izinin sadece üretimle sınırlı olmadığını, tüm tedarik zincirine yayılan bir şeffaflık talebine dönüştüğünü açıkça ortaya koyuyor. Lojistik ve depolama sektörü için bu durum, hem risk hem fırsat anlamına geliyor. Obdan Sistem olarak, Sınırda Karbon Düzenlemesi ile ilgili gelişmeleri yakından takip ediyor, müşterilerimizi güncel düzenlemeler ve sektör yansımaları konusunda bilgilendiriyoruz.

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş