
Avrupa Diyabet Çalışmaları Derneği (EASD) tarafından her yıl düzenlenen EASD Kongresi, bu yıl 61’inci kez Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleşti. Diyabet ve ilişkili hastalıklar konusunda en güncel bilimsel gelişmelerin paylaşıldığı kongrede, Novo Nordisk de diyabet ve obeziteye ilişkin yeni çalışmalarını duyurdu. Obezite tedavisinde çığır açan tedaviler sunan şirket, bu alandaki gelişmeler ve tedavi süreçlerindeki paradigma değişimi dolayısıyla yeni iş modelleri geliştiriyor. Novo Nordisk Uluslararası Operasyonlar, Medikal ve Pazarlama Başkan Yardımcısı Dr. Yan Cai ile ilaç sektöründeki gelişmeler, yapay zekâ destekli Ar-Ge çalışmaları ve yeni tedavi süreçleri üzerine konuştuk.
Bugünlerde ilaç endüstrisinde tıp dünyasında çığır açan bilimsel gelişmeler yaşanıyor. Novo Nordisk olarak obeziteye yönelik çabalarınızı biliyoruz. Sektörde Alzheimer hastalığına yönelik yeni gelişmeler var. Önemli bir değer yaratımı söz konusu… Bu bağlamda sektörün durumunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sektörün bugün itibarıyla durduğu noktaya dair bakış açımı paylaşmadan önce, size biraz geçmişe ilişkin bilgi vermek isterim. Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 30 yıldan uzun süre önce bir hastalık olarak kabul edildi. Ancak önceleri kimse bu tanıyı ciddiye almadı. Bildiğiniz gibi, obezitenin tembellikten kaynaklandığı gibi damgalamalar vardı. Kısacası toplum, obezite konusunda çok güçlü bir önyargıya sahipti.
Ardından, 20 yıl önce biz Novo Nordisk olarak, obezite konusuna yatırım yapmaya karar verdik. Zira bunun kronik bir hastalık olduğuna inanıyorduk. Zamanla bazı ilaçların obeziteyle yaşayan insanlar için dönüştürücü etki sağlayabileceğini fark etmeye başladık. Ancak o zamanlar sektörde pek çok kişi bizim bakış açımızı paylaşmıyordu. İnsanlar obezite alanına neden yatırım yapmaya devam ettiğimizi sorguluyorlardı. Ama biz, elimizdeki bilime güveniyorduk. Üzerinde çalıştığımız moleküle güveniyorduk. Hastaların karşılaştıkları zorluklara da inanıyorduk. Bu açıdan bir fark yaratmak istedik. 20 yıl önce tam da bu noktadaydık.
Konuyu ileri sarıp şimdiye geldiğimizde, dönüşümsel çabalarımız sayesinde bugün bulunduğumuz noktaya ulaştık. Bugün toplumun, obezitenin tıbbi bir müdahaleyle yönetilebilecek bir hastalık olduğunu fark etmeye başladığını ve şu an beraber olduğumuz EASD (Avrupa Diyabet Çalışmaları Derneği) Kongresi gibi konferanslarda bu konuda daha fazla bilimsel kanıt paylaşıldığını söyleyebilirim. İnsanlar obeziteye yönelik ilaçların sadece kilo vermekle ilgisi olmadığını fark etmeye başlıyorlar. Aslında bugün, kronik obezite gibi sorunlarla yaşayan kişilere yönelik sağlık hizmetlerinin nasıl dönüştüğüne tanıklık ediyoruz.
Daha önce (obezite konusunda) yalnızca komplikasyonlar yönetilebiliyordu; ama bir süre sonra kalp, karaciğer ve böbrek sorunları yaşanmaya başlıyordu. Oysa artık temel nedeni, yani obezitenin kendisini önceden iyileştirebilirsiniz. Böylece hem yaşam sürenizi uzatabilir hem de kalbinizi, karaciğerinizi ve böbreğinizi koruyabilirsiniz. Bu da milyonlarca insanın sağlığını kapsamlı şekilde dönüştürebilmek anlamına geliyor.
Dolayısıyla, bu dönüştürücü gelişmeler sayesinde, insanlar hayatlarındaki gerçek değişimi görmeye başlıyorlar. Bu gelişmeler ışığında, yaklaşık yedi, sekiz yıl önce, sektöre yönelik ilgide de bir patlama yaşandığını söylemeliyim.
Bugün baktığınızda, insanların obezite ilaçlarının değerini fark etmeye başlamalarıyla bu alandaki oyuncuların sayısı da artıyor; alan giderek kalabalıklaşıyor. Gerek sağlık hizmetleri verenlere gerekse topluma, obezitenin kronik bir hastalık olarak tedavi edilebilmesinin önemini göstermiş olduk. Dolayısıyla tüm sektör bu alana girmeye başladı.
Ben bu kongrede konuya ilişkin sadece kendi verilerimizin değil, aynı zamanda diğer şirketlerin verilerinin de paylaşılmasından çok mutluyum. Tedavi konusunda çok kapsamlı bir paradigma değişimi görüyoruz. Tek bir molekül türünden daha fazlası, erken aşamadan geç aşamaya kadar birçok tamamlayıcı ve farklı etki mekanizması bu diyabet kongresinde sunuluyor. Bunu görmek de beni çok mutlu ediyor çünkü bu, diyabet ve obeziteyle yaşayan hastalar için çok iyi bir şey.
Obeziteyi adresleyen ilaçlar, böyle bir rahatsızlığı olmayan ancak kilo vermek isteyen kişiler tarafından da ilgi gördü. Sizin bu konudaki farkındalığı artırma çabanızı biliyoruz. Diğer yandan, gerek yoğun ilgi gerekse global ekonomik durgunluk nedeniyle bir de ilaçların satın alınabilirlik sorunu var. Bu değişim ve meydan okumaları nasıl yönetiyorsunuz? İş modelinizde nasıl bir değişim yaşanıyor?
Bence bu çok önemli bir soru. Bu kongrede dahi sağlık hizmeti sağlayıcılarının çoğu bize aynı soruyu soruyorlar. Peki, biz bu konuda ne yapıyoruz? Hastaların ilaca erişimlerini iyileştirmek ve genişletmek bizim için önemli. Sadece bilimsel çalışmaları yapıp konuyu rafa kaldırmak olmaz. İnsanların bunu karşılayabilmeleri zor.
Bu çözümü insanlar için daha erişilebilir kılmak gibi ortak bir amacımız, vizyonumuz ve misyonumuz var. Ancak sistemde bazı zorluklar söz konusu. Örneğin, bugün dünya genelinde obeziteyi tedavi edecek yeterli sayıda bu alanda eğtimli uzman doktor yok. Öncelikle bu sorunun ele alınması gerekiyor. Milyonlarca hasta tedavi talep etse de çoğu doktor obezite yönetimi konusunda gerekli eğitime sahip değil. Toplumun bu konuya dikkat etmesi gerekiyor. Hastalara erişim konusunda birçok kısıtımız oluyor.
Dünya genelinde 1 milyar insanın obeziteyle yaşadığını düşünürsek, bugün itibarıyla küresel olarak hastaların yalnızca yüzde 1'den azını tedavi edebiliyoruz. İnsanların yüzde 99'unun muayenehanelere koştuğunu düşünsenize… Bu talebi yeterince hızlı bir şekilde karşılamak mümkün değil. Bu yüzden ilacı hastaya bire bir doktor bazında sağlamak yerine farklı şekillerde ulaştırmanın yollarını düşünmeliyiz. Bu durum, bizim yeni iş modeli perspektifinden değerlendirdiğimiz bir konu. Bu bağlamda farklı sektörlere bakıyoruz. Eğer ABD pazarına aşinaysanız, orada çevrimiçi eczaneler sayesinde ulaşım sağlayabiliyoruz. Yani, hastaya erişim konusunu hızlandırmaya çalışıyoruz.. Tüm bunlar, hastalara daha geniş bir erişim sağlamak için.
Bununla bağlantılı olarak, fiyat tartışmasına dönersek, evet, fiyat tek yönlü. Artık ilaçlarımızın fiyatını artırıyoruz demek zaten mümkün değil. Bunun için iş modelini bir şekilde yönetmemiz gerekiyor. Bir yandan da Ar-Ge denen makineyi çökertmek istemeyiz. Bu çalışmalarımız için, daha fazla üretim için varlık yönetimi yapmak durumundayız. Üretim için çok yüksek bir kapasiteye ihtiyacımız var.
Şunu da unutmayın ki bugün küresel olarak kullanılan insülinin yarısını biz sağlıyoruz. Bundan taviz vermemiz mümkün değil. Operasyonlarımızı düzgün bir şekilde devam ettirebilmek, Ar-Ge ve üretimi doğru şekilde sürdürmek için kârlı olmamız gerekiyor. Ancak ne olursa olsun önümüzdeki süreçte fiyatlarda düzenleme olacağını söyleyebilirim. Örneğin ABD'de normal sağlık sistemine girdiklerinde hastalar aslında büyük bir indirim elde ediyorlar. Uluslararası pazarlarda iki üç yıl öncesine kıyasla fiyatlandırmada çok daha esnek olmaya başladık. Türkiye de bu çabalara dahil.
Kısacası, bu konuda elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu biraz da hız meselesi. Ama sizle bu söyleşiyi yaparken topluma şu mesajı iletmenizi de rica ediyorum: “İlaç fiyatlarının düşmesi tek başına işe yaramaz. Çünkü doktorların bunun bir hastalık olduğunu daha iyi anlamaları ve (yeni yöntemle) tedaviye başlamaları lazım.” Hastaların bu konuda daha fazla bilgilendirilmeleri gerekiyor. Ayrıca koşulların da farkında olmalılar.
Son dönemde iş dünyasında yapay zekâ gibi yeni nesil teknolojiler başta olmak üzere hızlı bir dijitalleşme yaşanıyor. Peki siz yapay zekâyı Ar-Ge ve inovasyonda nasıl kullanıyorsunuz? Obezite veya diyabet gibi konularda çalışırken yeni teknolojilerden nasıl yararlanıyorsunuz?
Aslında bu çok iyi bir soru. Yapay zekâ teknolojisi sağlık sektörü için de oldukça önemli. İlaç geliştirme son derece uzun bir süreç. Genelde laboratuvarda geliştirilen bir ilacın pazara sunulması en az on yıl sürüyor. Hayvanlarla yapılan çalışmalardan, genç ve sağlıklı gönüllülere, erken evre hasta çalışmalarına ve son evreye kadar uzun bir döngüden söz ediyoruz. Bir molekülün pazara sunulması on yıllar alıyor. Ancak yapay zekâ teknolojileriyle, ilaç keşfinden geliştirmeye ve pazara sunmaya kadar bu süreci oldukça hızlandırılabileceğimize inanıyoruz. Birçok yeni modelleme, işleri adım adım yapma ihtiyacını karşılayabilir. Yapay zekâ teknolojileri, keşif ve araştırma aşamamıza zaten entegre edilmiş durumda. Bildiğiniz gibi ben, operasyonumuzun ticari tarafında çalışıyorum. Bu bağlamda, bazı hasta ihtiyaçlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olması açısından da yapay zekâyı sistemimize entegre etmeye çalışıyoruz. Siz gazetecisiniz, tüketici ihtiyaçlarını izliyorsunuz. Bu konudan sosyal medyayı yönetmek üzere de yararlanabiliriz.
Aslında, ben de bu konuya ilişkin başka bir soru sormak istiyordum. Bugün görüyoruz ki, pazarlama fonksiyonu yeni teknolojilerinden en çok etkilenen birimlerin başında geliyor. Bu noktada ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Kesinlikle. Bu alanda bir patlama yaşanıyor. Örneğin Instagram ve TikTok'u izliyorsanız bilirsiniz. Bu platformlarda tam bir bilgi eksikliği söz konusu. Herhangi bir bilgi milyonlarca insana çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Bu iyi bir şey değil. İnsanların doğru tedavi yöntemleri ve ilaç kullanımı konularında konuşabilmeleri için hekim olmaları lazım. Dolayısıyla pazarlama perspektifinden bakarsak, tüketici davranışlarını karşılayacak bir iş modeli geliştirmelisiniz. Dijital anlamda yetkinliğiniz daha yüksek olmalı.
Hasta güvenliği için de halkın özellikle bizim ilaçlarımız hakkında neler konuştuğunu bilmemiz gerekiyor. Bu bilgilerin doğruluğundan, insanlara gerçekten fayda sağladığından ve obeziteyle yaşayan insanlara zarar vermediğinden emin olmamız gerekiyor. Sonuçta, bilginin kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi önemli. Bilginin yanlış kullanımı obeziteyle yaşayan insanlara da zarar veriyor. Bu nedenle, sosyal medyayı anlamak ve regülasyonların izin verdiği ölçüde daha fazla insana doğru tıbbi bilgileri ulaştırmak için pazarlama becerilerimizi geliştirmeliyiz. Bu şekilde, örneğin sosyal medyadaki kanaat önderleriyle farklı bir çalışma yöntemi geliştiriyoruz. Bu kişilerin çoğu, çok sayıda takipçileri olan doktorlar.
Bu konferansta dahi birçok farklı ülke ve kültürden doktorla tanışıyorum. Bazılarının internette büyük takipçi grupları var; hastalar da onları dinliyorlar… Dolayısıyla amacımız tarafsız ve doğru tıbbi bilginin verilmesine devam etmek. Çok somut bir örnek vermem gerekirse, yakın ilişki içinde oldukları hastalarıyla konuya ilişkin daha fazla bilgi paylaşmak isteyen tüm doktorların kullanımı için, ilgili tıbbi bilgilere erişip indirebilecekleri bir Bilimsel Araştırma Merkezimiz var. Bunlar bilimsel makaleler gibi değil de sosyal medyada kullanıma uygun, anlaşılması kolay bilgiler. Bu nedenle, bilgilerimizin net ve daha da önemlisi doğru olduğundan emin olmamız gerekiyor.
Yeni tedavi yöntemleri konusunda doktor eksikliğinden bahsettiniz ama aynı zamanda iş dünyasında özellikle yeni nesil teknolojiler konusunda yetenek eksikliğinden çokça bahsediyoruz. Bu konuda siz ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Global organizasyonumuzda bu konuya odaklı bir birimimiz var. Buraya DIT (Digital IT) birimi diyoruz.
Mevcut iş modelimizi tamamlayacak şekilde bünyemize çok farklı beceri setlerine sahip kişileri almaya çalışıyoruz. Çünkü dijital hizmetlerin artık eskiye göre çok farklı olduğunun farkındayız. Sektörümüzün lider bir şirketi olarak bu noktada entegre olmamız çok önemli. Aksi takdirde birçok sorun yaşarsınız. Doktorlara ve hastalara ulaşmanın geleneksel yoluyla, onlara ulaşmanın yeni yolları çatışmalara neden olabilir. Bana göre mesele sadece yeni yetenekleri işe almak değil, onları mevcut sistemimizle en iyi şekilde nasıl entegre edeceğimiz ve mevcut iş modelimizi nasıl tamamlayacağımız.
Son olarak, Novo Nordisk olarak büyüme stratejinizi merak ediyorum. Geleceğe yönelik ne gibi planlarınız var?
Bizim için üç öncelikli alan var. Kısa süre önce yeni CEO'muz göreve başladı. Kendisi de bu üç temel öncelikten sıkça bahsediyor. Birincisi, Ar-Ge çalışmalarımızı geliştirmeye devam edeceğiz. Rekabetçi kalabilmek ve birçok büyük sorunu çözebilmek için elbette. Bu bağlamda Ar-Ge birimimizi yenilemeyi sürdüreceğiz. İkincisi, ticari yönetim kapasitemizle ilgili. Geliştirmeler yapıp hastalara ulaştıramamak olmaz. Daha önce de sözünü ettiğim doktor eksikliği sorununa dönersek, hastaların tıbbi tedavi almaları konusunda farkındalık yaratmalıyız. Hastalara daha fazla erişim sağlamak şart. Üçüncüsüyse üretim.
Yine önceki cevaplarımda bahsettiğim gibi bizim büyük bir insülin modelimiz var. İhtiyacı olan hastalara insülin sağlamaya devam etmek zorundayız. Dolayısıyla üretim kapasitemizi genişletmeliyiz. Dünya çapında giderek daha fazla fabrika kuruyor ve bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyoruz. Kısacası, yenilik yapmaya ve ilaçların sağlandığından emin olmaya devam edeceğiz.