Gençlerin Perspektifinden’de bu hafta YGA gönüllülerinden İmran Gündüz bizimle! İmran lisede başlayan girişimcilik serüvenini bizlerle paylaştı. Aslında İmran’ın girişimcilikle kendini keşfettiği, dünyadaki amaçlarını sorguladığı, zihnine yeni perspektifler eklediği ve bu perspektifleri çevresindekilerle de paylaşarak daha büyük bir etkiyi oluşturmaya çalıştığı bir hikayeyi okuyacağız. Bir kolektif halinde faydanın peşinde koşmaya dair örneklerle İmran Gündüz’ü tanıyalım.
İmran Gündüz kimdir? Bize biraz kendinden bahseder misin?
İmran aslında henüz 21 yaşında, öğrenmeyi çok seven, her güne daha iyi ve sürdürülebilir bir dünyayı hayal ederek başlayan, kendisini keşfetmeye çalışan, her insanı bir renk olarak gören ve zamanını olabildiğince keyifli geçirmeye çalışan biri.
Lisede hayatıma sosyal etki, sürdürülebilirlik, dijital dönüşüm, SDG gibi kavramların girmesiyle beraber dünyanın hangi problemine, nasıl inovatif bir çözüm bulabilirim diye düşünürken buldum kendimi. Yaklaşık beş yıldır da bu alanlarda çalıştığım için çok mutluyum. Lisede yolumun KWORKS (Koç Üniversitesi Kuluçka Merkezi) kesişmesi hayatımda bir dönüm noktası diyebilirim. Orada katıldığım sosyal girişimcilik kampı sayesinde dünyaya farklı bir açıdan bakmaya çalıştım. Her gün haberlerde duyduğumuz problemlerin çok karmaşık ve büyük olduğunu düşünen İmran, o yılın sonunda inanılmaz bir dönüşüm yaşadı. Yaş ve cinsiyet önemli olmadan bir etkide bulunabileceğini küçük yaşta öğrenmenin keyfi başka açıkçası.
Üniversiteye geldiğimde ise hayatıma YGA ve İTÜ Girişim’in girmesiyle beraber ikinci dönüm noktamı yaşadım diyebilirim. YGA’da Bilim Seferberliği başta olmak üzere birçok YGA girişiminde ve projelerinde sorumluluk aldım. Hayatımdaki en büyük şansım kesinlikle çok güzel ekiplerle çalışmak oldu bugüne dek. YGA da bunların incisi.
Paralelde İTÜ Girişim de hayatımdaydı tabi, bahsetmesem olmaz. Başkanlık görevindeyken akran mentorluğunun, rol model olmanın ne güzel bir yapı taşı olduğunu gördüm. Çok keyifliydi.
Uzun lafın kısasına gelirsek, sanırım kendimi üç kelimeyle tanımlasam; meraklı, rengarenk, gelecek için çok heyecanlı olarak tanımlarım.
Bir YGA gönüllüsü olarak senin çift kanadın nelerden oluşuyor? Bu kanatlarla seni güçlü kılanlar neler?
Soruya gelmeden önce çift kanat kavramını biraz irdelemekte yarar var. YGA’da bahsettiğimiz çift kanat, aklın ve kalbin buluşması. Kısaca sahip olduğumuz donanımı sosyal etki yaratmak için kullanmak diye özetleyebilirim. Benim çift kanatlarımda üzerinde en çok durduğum konu bensizlik, yani ‘’selfless’’ olabilmek. Bensiz hayaller kurabilmek ve bu hayallerin peşinden tek başına değil de birlikte gidebilmek. Bensiz hayaller çok kafanızda canlanmamış olabilir. Geleneksel eğitim sistemi ve toplum yapımızda bize hep tersi öğretildi. Hayal kurmamızın amacını bugüne kadar daha zengin olmak, daha iyi yerlerde yaşamak, belki anne-babamızın tabiriyle “hayatımızı kurtarmak için garanti hayaller kurmak” olarak öğrendik. Fakat belki de küçük yaşta öğrenmemiz gereken, bizi heyecanlandıran o hayalin içinden dış motivasyonları yani kendi nefsini çıkartmak olmalıydı; yani, saf niyetle bir konuya dertlenmek ve onu da elinden geldiğince en iyi şekilde yine birlikte çözmeye çalışmak. Bu dönüşüm özellikle gelecek kaygısı hat safhada yetişen bizim kuşak için çok kritik geliyor bana. Üzerinde düşünmekte ve sorgulamakta yarar var.
Diğer kanadım ise gerçekçi olmak. Az önce bahsettiğim bensiz ve insanlığa faydalı hayaller kurmak, gerçeklikten uzak bir iyimserlik demek değil aslında. Bu hayallerin gerçekleşmesi için en önemli şey gerçekçi bir temelde donanımı kullanarak yapmak. Atatürk'ün çok sevdiğim bir sözü var, kendim için kurduğum hayalleri bu açıdan değerlendirirken hep aklımın ucunda: “Hayal ettim, hayalimin önündeki manileri tespit ettim. Manileri kaldırdığımda, hayalim kendiliğinden gerçekleşti.” Aslında bu kanadın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor değil mi? YGA’da da bu bakış açısıyla proje gelişimini üç odada anlatıyoruz: Hayal odası, proje odası, girişim odası. Hayal odası, daha çoğunlukla çözüm odaklı sınırsız hayal kurma becerisini barındırıyor. Aynı şekilde proje odası daha çok planladığımız ve çözümün önündeki sorunları analiz ettiğimiz kısım. Son olarak girişim odası ise aksiyon alıp deneme noktası. Bunlardan güçlü kanadınızı tespit edip, girişiminizde bu odaların dengesine dikkat edebilirsiniz.
Bu kanatlarda sanırım beni güçlü kılan da resilience, yani yılmazlık. Benim bakış açıma göre yılmazlık, en zorlayıcı ve stresli dönemlerden duygusal olarak en az dalgalanmayla çıkabilmek. Cesur hayaller kurmak ve konfor alanının dışına çıkmak. Tabii ki bu beraberinde birçok limitimizi zorlayacak problemleri de getirebiliyor dönem dönem. Bu tarz dönemleri kabullenip çözüm odaklı yaklaşmanın en kilit noktası bence öz değer ve öz sevgi. Kendimizi sevmemizde, değer vermemizde referans noktamızı ne olarak seçtiğimiz ise asıl önemli kısım. Benim referans noktam doğrudan kendi benliğim, değerlerim aslında. Bu referans noktasını ne zaman herhangi bir koşula, sorumluluğa veya insana bağlarsam, orada temelin ne kadar kaygan olduğunu da hissetmişimdir. Aslında referans noktamız kendimiz olmalıyız. Bu çift kanatlar çalışırken bazen uçamayıp yere de çakılabilir veya karşımızdaki problem bize oldukça güç gelebilir ve yetersizlik hissine kapılabiliriz. Aslında biz bunlarla güzeliz zaten, bizi geliştiren de bu durumlar. Bunu hissedemediğimiz ve aşırı stresin içinde uzay boşluğuna sürüklendiğimiz anlarda da çevremizdeki insanlardan destek almak en büyük ilim.
KWORKS'te tanıştığın arkadaşlarınla beraber kurduğun Circle Up’tan bahseder misin? Özellikle pek çok lise öğrencisine ulaştığınız bu öykü nasıl bir vizyonla başladı ve ulaştığınız gençlerdeki sosyal etkinizi nasıl ölçümlediniz? Henüz lisede girişimciliğe adım atmış olmanın sendeki etkileri neler oldu?
Circle Up, çağımızın sorunlarına yenilikçi çözümler üreten, meraklı, sorumluluk sahibi, yaratıcı, araştıran, sorgulayan, risk alan gençler yetiştirmeyi amaçlayan bir program aslında.
KWORKS’da bir sosyal girişimcilik kampında tanışmıştık hepimiz. Üç tam gün süren o kamp sürecinde Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda fikirler üretip birbirimizi tanıma fırsatımız oldu. Kamp herkes için o kadar yararlı geçmişti ki, bizi sorgulamaya itti.
Hepimiz İstanbul’da en iyi liselerde okuyorduk ve kendimizi geliştirecek birçok imkâna sahiptik. Fakat acaba biraz daha az imkana sahip bir ilde olsaydık bu kavramları öğrenebilir miydik? Veya var olan programlar ne kadar etkiliydi? Bu tarz sorulardan ortaya çıktı Circle Up.
Liselilerin, liseliler için kurguladığı bir kamp olarak başladık. Akran mentorluğu en temeldeki değerdi. Bu süreçte bence en eşsiz kısmımız: Sosyokrasi tekniklerini hem ekip içi birbirimizle koordinasyonda hem de eğitim programlarımıza katılan katılımcı akranlarımızla uygulamamız.
Sosyokrasi ne derseniz, şu an kripto dünyasında çok sık duyduğumuz merkezi olmayan iş modellerine çok benziyor. Bir takımı rollere göre küçük gruplara bölen, herkesin sorumluluğu olduğu ve tüm kritik kararların herkesçe belirlenmesi ilkesiyle ilişkilidir. Tipik alıştığımız hiyerarşik demokrasiden ayıran farkı da çoğunluğun kararı veya tek kişinin kararı değil, herkesin kararına önem vermek. Bir kişi bile hayır diyorsa orada durup düşünmek.
Tüm kamp gönüllüleriyle birlikte değerler tablosu yapıp kamp kurallarını beraber belirleyerek başlanılan bu üç gün, herkes için keşif dolu geçiyordu. Onlarda yarattığımız etkiyi de kamp sonu yaptığımız görüşmeler ve anketlerle ölçüyorduk.
Bu sürecin bana olan etkisine gelirsek; kesinlikle inanılmaz! Bu süreçte kesinlikle mentorlarımız, ekibimiz ve katılımcılarla hep birlikte geliştik. Biz gelişirken; kurduğumuz hayal de yıllar içinde bu ruhtan etkilenerek kendine yol buldu, gelişti. 2019’da Impact Hub’da Social Impact Award’ı kazandık. Şu an ise Circle Up, Otsimo, Youthall, Fazla Gıda, MentalUP gibi girişimlerle birlikte Social Impact Startups Map’te yer alıyor. Bir tohum attık birlikte, sonra el vererek filizlendirdik. Şimdi de bizden el alan arkadaşlarımın hayalimize ne güzel kat çıktığını görüyorum. O kadar keyifli ki…
YGA girişimlerinde uzun süreler çalışmışsın ve hâlâ da bağlantın devam ediyor. Bilimi, inovasyonu bu girişimlerde sosyal etki odaklı olarak nasıl kullandığınızı düşünüyorsun?
YGA aslında bir sivil toplum kuruluşu. Amacı ise az önce anlattığım, çift kanatlı gençler yetiştirmek. YGA’yı bir ağaca benzetirsek, meyvelerinde de YGA gönüllüleri ve mezunları tarafından da kurulan YGA girişimleri bulunuyor.
Ben ise bu girişimler arasında Twin Science&Robotics ve Piri Guide’da çalışma fırsatı buldum. Twin Science&Robotics aslında bir eğitim teknolojileri girişimi. Çocukların erken yaşta STEM+ becerilerini öğrenip, dünyanın problemlerine küçük yaştan düşünen çözüm üretmeye çalışmalarını hedefliyor. Bundan dolayı robotik setler ve mobil uygulamasıyla hizmet vermekte. Kuruluş hikayesi ise bence ayrı güzel, öğreti dolu. YGA, dezavantajlı bölgelerde çalışmalara ilk başta Oku Düşün Paylaş Atölyeleri yaparak başladı. O sıralarda YGA gönüllüleri, bir kitap desteğiyle çocuklarla çeşitli konularda beyin fırtınası yapıyordu. Bu atölyeler sırasında gördüler ki; çocuklar dokunmak, oynayarak uygulamalı öğrenmek istiyor. Bunu fark ettiklerinde, yurt dışından bilim robotik setleri getirildi. Fakat bu setler de çocukların anlaması ve kullanması için fazla karmaşıktı. O sırada YGA gönüllüleri; yaş aralığına özel ve uygun, kolay, kullanışlı robotik setler üretmeye başladılar. Twin bu şekilde hayatımıza girdi.
Piri ise bir dijital seyahat, kültür-sanat mobil uygulaması. Yine Twin’de olduğu gibi, YGA gönüllülerin seyahatleri boyunca yaşadıkları zorlukları sorgulamalarından doğuyor. Dünyayı daha bilinçli, hikayelerini bilerek, eko turizme uygun keşfetmemizi sağlıyor. İçinde 3000’den fazla sesli içerikle istediğiniz yerden dünyayı keşfedebilme imkanı sunuyor.
Bu iki girişim de diğer tüm YGA girişimleri gibi kümülatif, herkesin kat çıktığı birlikte başarma ikliminde çıktı. Diğer güzel taraf ise; hepsinin çıkış hikayesinin direkt problemin doğal sahasında başlaması. Bu yüzden herkes kendi donanımını bilgisini sosyal etki yaratmak ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için kullanıyor diyebilirim. Bunu da ekiple birlikte başarma becerisi ile sürdürülebilir kılıyoruz. Birlikte bir hayal kurabilmek ve bu hayal için yine birbirinden güç alarak çalışmak.
Bir genç girişimci ve pek çok genç girişimci ile de bir araya gelen biri olarak ekosistemde sence ‘’başarılı girişim’’ veya ‘’başarılı girişimci’’ tanımı nasıl? Senin başarılı girişim tanımın nedir?
Röportaj boyunca beni en çok düşündüren kısma geldik çattık. Çok fazla genç girişimciyle daha da yakından çalışma fırsatını asıl kulüp başkanlığı yaptığım dönemde elde ettim. Yaklaşık 10 bin üyeli kulübümüzde bu girişimci sayısını arttırmak içinse çok çalıştık. Yani bir girişimin de bir girişimcinin de tüm gelişim aşamasını gözlemleyebildik diyebiliriz. O süreçte en anahtar olarak gözlemlediğim ve kendimde de geliştirdiğim yetkinlik, kriz anı yönetimi ve duygusal stabilite oldu kesinlikle.
İster bir girişimin direkt kurum aşamasında rol alın, ister orta-büyük ölçekli bir girişimde herhangi bir rolde çalışın; ilk ay doğrudan fark edilecek nokta işlerin yoğunluğu ve bu işin bir mesai kavramı barındırmadığı olur. Her girişim başarısızlıklar barındırır, yani bir gün uğraştığınız problemler ile diğer günküler bir olmayacak. Kriz anlarından kastım; bu büyük problemleri fark etme, analiz ve çözme aşaması. Bu süreci olabildiğince en iyi enerji tasarrufuyla geçirmek gerekiyor. Çünkü hepimizin vakti çok kıymetli ve bir haftada bu tarz onlarca problemi çözmek durumundayız. Hele bir girişim için bir hafta bir aya tekabül edebiliyorken, enerji tasarrufu daha da kritik. Tabii bu kadar kriz anıyla uğraşırken ve yoğun bir periyotta duygusal olarak dalgalı değil de daha sakin ve çözüm odaklı stabil bir ruh halinde olmak en kilit nokta. Bu stabiliteyi geliştirmekte de destek almayı çok önemli buluyorum. Fakat her zaman bu sakinliği yaşayamadığımız ve fazla stres yaptığımız belki de sinirlendiğimiz anlar olabilir. Böyle anlarda da durup ekipten destek almak gerekiyor. Bunu yapabilmek de ekip arası iletişim de çok kıymetli. Bu yüzden her yatırımcının da dediği gibi girişimde en önemli şey ekip diyebiliriz.
Yunus Emre’nin bir dizede dediği gibi, “Çevik bahri olmak gerek” yani. Çevik bahri bir ekiple de küresel bir soruyla kesinlikle dertlenmek lazım. Uykunuzu kaçıracak düzeyde ortak bir problemle dertlenmişseniz ve ekip dinamizminiz de iyiyse o zaman o cevher er geç çıkıyor. Tabi burada cevher, yani başarı tanımı da önemli. Benim başarı tanımım, daha büyük etki yaratarak daha fazla insanın hayatına dokunmak. Hem girişimci olarak kendinizle hem de projenizle rol model olabiliyorsanız, işte o zaman birçok hayata dokunup asıl etkiyi yaratabiliyorsunuz. Bugün beni şekillendiren büyük etki de bu rol modellik etkisi. Bu etkinin ölçeklenmesi noktasında aklıma YGA’da yaptığımız bilim sahaları geldi. YGA gönüllülüğüm boyunca Türkiye’nin çeşitli dezavantajlı bölgelerinden yüzlerle çocukla, bizim tabirimizle yıldızlarla, bilim üzerine düzenlenen atölyeler, kamplar yaptık. Bu süreçte çocuklarda en çok dikkatimi çeken dönüşüm, bizi ve bizim kendi aramızdaki iletişimlerden öğrendiklerini uygulama biçimleri oluyordu. Onlardaki dönüşüme şahit oldukça rol model etkisinin hem bir insanın kendisini başarılı saymasında hem de girişimin başarı ölçütünde kesinlikle bu etkinin olması gerektiğini daha iyi anladım. Öbür türlü ürettiğimiz teknolojileri ve donanımızı daha fazla tüketmek için kullanırız, oysa yapmamız gereken yaşatmak için kullanmak.
Son olarak bu röportajı okuyan akranlarına bir çağrın var mı?
Çevremdeki akranlarımda ve bazen kendimde de gördüğüm en mega gelişim alanı, başarısızlıktan korkmak ve başarısız olmamak için adım atmamak oluyor. Bu sıralarda durup şunu hatırlatıyorum kendime: Henüz 21 yaşındayım. Büyük resimde şu an yaptığım hata benim haftalarımı, belki aylarımı götürebilir. Bu yaşarken çok uzun gelebilir ama kocaman bir hayatın sadece küçük bir yüzdeliği. Diğer yandan; en zorlu, en dayanılmaz süreçler en öğretisi bol ve sizi şekillendiren süreçler aynı zamanda. Bundan dolayı hata yapmaktan korkmayın, bilhassa daha gençken ve üniversitedeyken hata yapmaya çalışalım. İyi ki varız hepimiz, hatalarımız da iyi ki bizimle.