Biyomimikri Covid Sürecinin İlacı Olabilir mi?

19 Haziran 2020, Cuma

Yaşamımız artık eskisi gibi olmayacak mı? Dünya bildiğimiz dünya değil mi?

Bu soruların saatlerce tartışıldığı açık oturumların sonunda konu yine maskeyi nasıl takacağımıza geliyor. İlk günden itibaren onlarca komplo teorisi Whatsapp gruplarında paylaşıldı. Üzücü haberler, korkutucu senaryolar ya da mizahi içerikler derken insanlar kaygı ve şaşkınlık içinde tuvalet kağıdı stoklamaya ve evlerinde ekmek yapmaya yoğunlaştı. Bu karmaşa içinde oldukça kısa sürede yapılan pazar araştırma raporları şirket yöneticilerini iyice şaşkına çevirdi.

Bu arada bir grup insan yaşanan kitlesel yasakların doğayı canlandırdığı haberlerini heyecanla paylaşmaya başladı. Endüstrinin durma noktasına gelmesi ve trafiğin azalmasıyla, doğanın canlanışı, “küresel”, “acımasız” ve “açgözlü” ekonomik sistemin doğa üzerindeki yıkıcı etkisini bir nebze de olsa gözler önüne serdi. Venedik kanallarındaki suyun temizlendiği, Çin ve İtalya'da hava kalitesinin arttığı hatta İstanbul'da hava kirliliğinin azaldığı tespitleri yapıldı.

Peki kıyasıya rekabete girdiğimiz doğayı alt edemeyeceğimizi görmeye başladıysak ilişkimizi tekrar gözden geçirmeyi denesek mi? İlk kez 1969 yılında Amerikalı mühendis ve biyofizikçi Otto H. Schmitt tarafından dile getirilen Biyomimikri kavramı, acaba bu konuda bize yardımcı olabilir mi?

Özünde doğadan ilham alarak veya doğayı taklit ederek insan problemlerini çözmeyi ve ihtiyaçlara çözüm üretmeyi konu alan biyomimikri, disiplinlerarası bir çalışma alanı. Temelinde biyoloji, tasarım, mühendislik ve pazarlama kuramları yatıyor. Biyomimikri terimi Latince “yaşam” anlamına gelen “biyo” ve “taklit etmek” anlamına gelen “mimesis” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşuyor.

Hepimizin bildiği gibi insanlar zaten yüzlerce yıldır doğadan esinlenerek buluşlar yapıyor. Geçmişte denizaltı tasarlarken balinaların, uçak tasarlarken kuşların incelendiğini biliyoruz. Leonardo da Vinci kuşların kanatlarını ve çırpınışlarını gözlemledikten sonra ilk uçan makineyi icat etti, daha sonra Wright kardeşler güvercin kanadından esinlenerek ilk motorlu uçağı uçurdular. Steve Jobs ve Einstein’ın biyografilerini de yazan Walter Isaacson, Leonardo Da Vinci’nin anatomi, kuşlar, fosiller, uçan makineler, botanik, jeoloji ve silahlar üzerine çalışmalarla geçen hayatını kaleme aldığı kitapta doğadan esinlenme yoluyla gelişen yaratıcılık ve yenilikçiliği çok güzel anlatıyor.

Doğayı gözlemleyerek buluş yapmak 16. Yüzyıl ile sınırlı kalmadı, 21. yüzyılda kuşların kanadındaki tüylerin diziliminden yola çıkan bilim adamları enerji verimliliği sağlayan etkin ve hızlı uçak kanadını tasarladılar. Hızlı tren modeli tasarlanırken yalıçapkını kuşunun gagasından esinlenilmesi ilginç ve popüler örneklerden bir diğeri.

Günlük hayatımızda sıklıkla kullandığımız cırt cırtları 1941 yılında İsveçli bir mühendisin, köpeğinin tüylerine yapışan dikenleri inceledikten sonra tasarladığını biliyor muydunuz?

Speedo markası ünlü yüzme şampiyonu Michael Phelps için köpekbalıklarının cilt özelliklerinden yola çıkarak mayo tasarlıyor. Bu mayonun yüzme sırasında sürtünmeyi yüzde 11 oranında azalttığı ve kas titreşimlerinin en düşük seviyede kalmasını sağlayarak yorgunluk hissini azalttığı biliniyor.

Bugünlerde tartışılan alışveriş merkezlerinin nasıl sağlıklı ve ekonomik bir şekilde havalandırılacağı sorusunun cevabı aslında 24 yıl önce verilmiş olabilir mi? Mimar Mick Pearce’in 1996 yılında Zimbabwe’de termit (akkarınca) yuvalarından ilham alarak tasarladığı Eastgate Centre, doğal havalandırma sisteminin kullanıldığı ilk yapıdır. Benzer yapılardan yüzde 65 daha az enerji kullanan Eastgate Centre sakinleri, binanın açılışının ardından beş yılda yaklaşık 3,5 milyon dolar enerji tasarrufu sağlıyorlar.

Biz kullandığımız şişelerce kolonyaya, antibakteriyel jele rağmen yeterince temizlenemediğimizi düşünürken, lotus bitkisi oldukça kirli ve çamurlu ortamda tertemiz yapraklarıyla nasıl yaşayabiliyor? Bunun nedeni “lotus efekti” olarak bilinen, bitkinin kendini temizleme özelliği. Hatta lotus efekti sayesinde üretilen dış cephe kaplama malzemeleri uzun süre temiz kalma garantisi ile piyasaya sunuluyor.

Mühendislik ve tasarım alanlarında özellikle yeni ürün geliştirme süreçlerinde bu kadar başarılı sonuçlar veren biomimikri çalışmaları, son yıllarda işletme, yönetim ve organizasyon konusunda çalışan bilim insanlarını da harekete geçirmiş. Ünlü stratejist Giles Hutchins Future Fit ve  The Nature of Business kitaplarında belirsizliğin, iklim değişikliğinin, yıkıcı inovasyonların ve artan stresin karşısında bilinen yönetim ve liderlik kurallarının geçersiz kaldığını vurguluyor. Hutchins, işletmelerin yenilikçilik ve adaptasyon yeteneklerinin öneminin arttığını söylerken mekanik sistemlerin yerini yaşayan sistemlerin alması gerektiğini belirtiyor. Günümüzde başarılı yöneticilerin ortak özellikleri birden fazla önemli ve ani değişimi bir arada yönetebilmeleridir. Kaçınılmaz olan değişimlerin hem frekansı hem boyutu arttıkça var olan geleneksel yönetim ve liderlik modellerinin geçerliliği daha fazla sorgulanıyor.  İşletmelerin ve organizasyonların yaşayan canlı sistemlerinden feyz alarak tüm yaşamı yöneten yasalar paralelinde ilişkisel ve uyarlanabilir bir sisteme dönüşmelerine ihtiyaç artıyor. Hutchins, kitaplarında verimlilik ve optimizasyon gibi kavramlarla çerçevelenen hiyerarşik ve mekanik sistemlerin bugünün kaotik ortamında geçerli olamayacağını söylerken yaşamın içinde var olduğu gibi karmaşık ilişkilerin dinamik yapısından yola çıkan sistemlerin kurgulanmasından bahsediyor.  

Öyleyse tüm bu belirsizlik içinde işletmelere ve markalara ne söylemeliyiz? Önce derin derin nefes alın. Sonra büyümenin tek alternatif olmadığını, büyümeden marka olmanın, para kazanmanın ve değer üretmenin mümkün olduğunun farkına varın. Adına ister “sakin işletme” ister “cüce işletme” deyin yıkmadan, zarar vermeden, derinleşerek ve doğadan ilham alarak hayatta kalmak mümkün.

Bizler yeni nesil girişimci modellerini biraz fazla heyecanla konuşurken kökleşen, derinleşen ve büyümeden yaşamayı tercih eden markalarımızı ihmal ettik. Dünya değişecek mi? Hep birlikte göreceğiz. Ama değerli ve güçlü marka tanımlamamız değişecek. Umuyorum artık köklü, yerel, yaptığı işte derinlik kazanmış, şeffaf, samimi ve kırılgan markaları daha çok konuşacağız.

Bu yazının konusu: BÜYÜME STRATEJİSİ
Önerilen Konular:
Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş